7 Kas 2008

Ekolojik Ayakizi ve Endüstriyalizm

Ekolojik Ayakizi ve Endüstriyalizm

 

Önümüzdeki seneler içerisinde daha sık duymaya başlayacağımız terimlerden bir tanesi: Ekolojik ayakizi (ecological footprint). Şüphesiz semantik açıdan kavramın Türkçeye “ekolojik kullanım” olarak girmesi daha uygun düşerdi. Aslı İngilizce olan terimin dilimizde tam  anlamını bulamaması  oldukça anlaşılır bir nedenden: Son 20 sene içerisinde milletçe küresel kapitalizme doğru tam gaz akma uğruna hiçbir küresel meseleye akıl düşürme fırsatımız olamadı. Aynı nedenden tarımdaki nüfusu 10%’un altında kalan birinci dünya uzunca bir süredir insanın yerküre üzerindeki ayak izini tartışırken, nüfusunun üçte biri tarımdan geçinen ülkemizde  “çevreciliğin” ötesinde bir ekolojik farkındalık henüz ete kemiğe bürünemedi. 

 

Küresel demokrasi, küresel felaket gibi bu yüzyılın ana meselelerinin bir ölçüde referans kaynağı  ekolojik ayakizi.  Tekno-endüstriyel insanoğlunun yerküre üzerinde kalan günlerinin sayısını hesaplamak üzere çalışan University of British Colombia’lı bilim insanları tarafından ortaya konan bir kavram. Esas olarak insanın atıklarını yok etmek ve gereksinimlerini karşılamak için yerküreden ne kadar bir biyolojik alanı kullandığını açıklamak amacını taşıyor. Ekolojik ayakizi, bireyin, toplumun, yahut tüm insanlığın, tükettiği kaynakların yeniden üretimi, bu arada ürettiği atıklarının yeniden tüketimi için ne kadar kara ve sığ su alanına ihtiyaç duyduğunu  ortaya koyan önemli bir ölçü olarak da tanımlanabilir. Önemli çünkü normalde biz insanoğlu kürenin kaynaklarını ne şiddette kullandığımızı ne merak ediyor, ne de umursuyoruz. Gelgelelim bu ölçü bazı şeyleri bu umarsızlığın alnına yazıp geçebilecek kadar kışkırtıcı. Sözgelimi 2050 yılında şimdiki hızla artan insanlık talebini karşılamak için bir değil iki dünya gerekeceğini yerküre tarihine dipnot olarak düşebiliyor. Böyle kuru nümerik sonuçlar insanoğlunun anlayacağı dil olagelmiştir hep. Aksi halde bizleri köleleştirmenin dışında bir işe yaramayan bu gözbağcı üretim ve tüketim sistemini tartışamayız; küresel demokrasi kavramına, evrensel haklarımıza akıl erdiremeyiz; en fenası, insanlık tarihindeki akıl yükselmelerinin hep insan nüfusun yarısından çoğunun kaybına yol açan felaketler sonrasında gerçekleştiğini bilmezden gelmeyi tercih ederiz.

 

Son otuz senede yeryüzünde yaşayan canlı türlerinin üçte biri yok oldu. Bu arada nüfusunu üçte bir oranında arttıran insanoğlu teknoloji ve bilim alanında önemli mesafeler kaydedip  yerküre üzerinde jeofiziksel bir güce dönüştü. Küresel ısınmayı örneğin, bu marifetimizin madalyası olarak boynumuza asmış durumdayız. Ancak yerkürenin kaynaklarının artması konusunda bir başarımız henüz yok, tam tersi  kaynakların yitimini hızlandırıp küresel ekolojik ayakizimizi geçen zamanda hayli genişlettik. Bu tekno-endüstriyel  haksızlık aslında sadece insan ve diğer türler arasında sürüp gitmedi. İnsanoğlu  kendi içinde de gurur duyacağı bir adaletsizlik inşa etmeyi başardı: Eğer her ülke ABD kadar yeryüzü kaynaklarından istifade etse mesela, yetinmek için dünya gibi 4 tane daha gezegene ihtiyacımız olacak.  Kürede halihazırda kişi başına düşen ekolojik ayakizi alanı 1.8 hektar. Yani aşağı yukarı bizim Türkiye’de kullandığımız kadar. Ancak  Birleşik Arap Emirlikleri, ABD gibi ülkelerin vatandaşları dünyayı bu oranın tam 5 katı üzerinde kullanıyorlar. Fas, Sudan, Peru gibi ülkelerin vatandaşları ise tam 5 katı altında. Başka bir deyişle bizleri bekleyen felakette “geri kalmış” Fas, Sudan ve Peru gibi ülkelerin hiçbir etkisi olmamasına karşın, birinci dünyalı, gelişmiş, tekno-endüstriyel Amerika, Kanada, Norveç gibi ülkelerin birinci derecede sorumluluğu var.

 

O halde ilerleme, teknolojik gelişme, endüstrileşme, üretim ekonomileri, tüketim ekonomileri içinde bulunduğumuz bu kesit içerisinde ne gibi bir anlam ifade ediyor? İnsanoğlunun kendini bildi bileli en temel meselesi olan açlıkta bir azalma var mı mesela? Kesinlikle yok. İnsan nüfusunun beşte biri halen açlıkla boğuşuyor. Üstelik bu oran azalmayıp artıyor.  O halde bunca emek, haksızlık ve acı ile ne kotarıldı şimdiye kadar ve halen nerede duruyoruz? Ekolojik ayakizi kavramı bu soruyu cevaplamamızı da hayli kolaylaştırıyor: İnsanoğlunun  endüstriyalizmin açgözlü derebeylerine tutsak düşmesi ile beraber yerkürenin ekosisteminin çökmesi ve milyonlarca senelik türlerin yok oluşu tam bir paralellik arzediyor. İş öyle bir hale geldi ki artık insan nüfusun da büyük bir kısmı yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Elde kalan ekosistemin devamı için tek yapılacak olan yeni bir akıl ve kültüre geçmek olacaktır. Sürekliliği hedefleyen bir ekonomik anlayış üzerine yaşam yeniden kurgulanacaktır.  Bunun için yepyeni ve küresel bir devrim gerekecek. Görünen o ki bunu bizi tokatlayacak ilk küresel felakete borçlu olacağız.   

Hiç yorum yok:

İzleyiciler