



KAAN BENLİ
Kurtlar Vadisi depreminden nasıl paçayı kurtarırız tartışmaları sürerken Haluk Şahin Radikal'deki yazısında önemli bir soruyu cevapladı: "'Kurtlar Vadisi'ni kim durdurabilir?' Cevap: Büyük reklamverenler durdurabilir." Son dönemde büsbütün arsızlaşan kapitalizmin tacizinden nasıl korunabileceğine dair önemli ipuçları içeren sözkonusu yazı, sivil toplum kuruluşlarımızın gözünden kaçmamış olmalı. Özellikle Avrupa'daki tüketicinin kültürel değerlerine sahip çıkmak, toplumsal etiği korumak, yahut serbest piyasa pornografisini bir nebze olsun dizginlemek için sisteme sistem içi aygıtlarla müdahaleye davranması sık rastlanılan bir durumdur. Geçmişte bir örneği olmamasına karşın serbest piyasanın yan etkilerinin alevleneceği ilerleyen günlerde Türkiye'de de benzer tepkiler göreceğiz.
Bu tepkiler Kurtlar Vadisi gibi büyük bir kesimce izlenen bir diziyi yayından kaldırmakta yeterli olamaz, ancak kendini bilmez bir kısım sermayeye, zaman zaman bir tüketici ayarı verecektir. Özede şimdilerde alttan alta kaynatmaya başladığımız, Kurtlar Vadisi'nin üzerinden tartıştığımız sistem içi, sistemle barışık tepkilerin artacağı bir döneme giriyoruz. Tarımda çalışan nüfusun hızla eridiği şu dönemde, bu seviyeye bunca hızlı kavuşmamızda şaşılacak bir şey yok, sistem dengeyi bulmaya çalışıyor. Bu nevi tepkiler azdırılmış tüketim ve üretim ekonomisi içinde bizlere nefes alacağımız odacıklar yaratacak. Ancak ne yazık ki her şey sadece bununla bitmiyor. Çünkü tüm bu durum aslında bu akıldışı sisteme gitgide bağlandığımızın da bir göstergesidir.
Endüstriyalizmin iki akılsız çocuğundan daha azgın olanını, tüketim ekonomisini, bütünüyle anlamak için onun içinde yaptığımız günlük aktivitelerin akıldışılığına bir göz atmak yeterli.
KENDİNDEN TÜREYEN İHTİYAÇLAR
Buzdolabınızdaki son tüketim tarihi geçen ürünler, arabanızdaki boş yan koltuk, bankadaki tasarrufunuz, insanoğlunun nesnel gerçeği bakımından son derece anlamsız hatta absürt olgulardır. Yaşam sürenizin bir kısmını herhangi bir faaliyet yoluyla paraya dönüştürüp bunun ile kullanmadığınız şeyler biriktirmenin yaşamın aslı ile bir ilgisi olamaz. Yani içinde bulunduğumuz endüstriyel yapı insanoğlunun doğal ihtiyaçlarının dayattığı, yahut doğal ihtiyaçlarının evrildiği bir düzeyin dayattığı bir yapı değildir. Tam tersine, ideolojisinin çok açık ortaya koyduğu gibi, ger-
çeği yerine taklidi üzerinden (para) pratik etmeyi öngören bir sistemden bahsediyoruz. Çılgınca üretmek ve çılgınca tüketmenin insan olmakla doğrudan bir ilgisi olmamakla beraber, insan sürüsü olmakla belki kısmen bir ilişkisi kurulabilir. İnsanoğluna ait tarihi ve materyal realiteler kapitalist endüstrinin kaynağını açıklar açıklamasına ancak, bu üretim ve tüketim azmanlığının ihtiyaçlar giderildikten sonra, daha büyük sorunlara yol açmak pahasına neden hâlâ devam ettiğine dair bir neden gösteremez. Herhangi bir ihtiyaçtan filizlenen üretim ve tüketim çeşitlenerek artmaya devam etmekle birlikte, bir süre sonra o ihtiyaçla olan bağlarını koparır, dahası yeni ve kendinden türeyen ihtiyaçlara zemin yaratır. Bu deli sarmalının ancak sürüce, kürece algılayabileceğimiz üstesinden gelinemeyecek ihtiyaçlara varışımız noktasında son bulacağını tahmin edebiliriz. Küresel ısınma mesela, tam da böyle bir şeydir.
Bu noktadan hareketle kapitalist toplum içerisinde zararlı endüstriyel ürünlere karşı demokratik yollardan eylemde bulunma durumuna kuşkuyla bakmak normaldir. Zira bu sistem içi eylemler esasında gerçekliği olmayan bir olguyu kurumsallaştırmaya, pazarlamaya yaramaktadır. Bu halde sistemle barışık, sistemi karşısına almayan girişimler daha önce sözünü ettiğimiz nefes odacıklarını yaratmakla birlikte, bizi hızla bir garabete doğru sürükleyen rüzgârı da harlamaktadır. Kapitalizmin içinde yaratıcılığın ürün üretimine indirgendiğini aklımızda tutarak, verilecek demokratik tepkilerin yanlış ürünler üretimine engel değil etken olması beklenmelidir. Sözgelimi tüketici tepkisini, yahut yazar çizer tepkisini hedefleyen ürünler zaman içerisinde raflarda boy gösterebilir. Yasak şüphesiz savunulacak bir şey değildir ama, devlet tarafından gözü dönmüş endüstriyel ürünler için uygulanması da gayet anlaşılabilir bir şeydir.
KULLAN-AT DEMOKRASİ
Bu noktada tartışmamız gereken RTÜK'ün sansürcülüğü değil, Kurtlar Vadisi yahut benzeri dizileri bir ürün olarak görüp göremeyeceğimiz, bu ürünlerin topluma kalıcı zarar verip vermediği olmalıdır. Sistem içerisinde yaratıcılığın ancak satıldığı anda yaratıcılık olabilmesi, yaratıcılığın ürün üretimine indirgenmiş olması, bu tür ürünlerin yeniden tarifini gerektirmektedir. Kısacası, bu üretimlerin getireceği kazanç ve topluma vereceği zarar boyutları bu seferki yasağa bütünüyle karşı çıkmadan önce incelenmesi gereken bir durumdur. Politik doğruculuğun tarihe karıştığı süreçte kullan-at demokrasileri de yeniden tanımlamakta fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder