25 Kas 2008

Paris kalkışması ve çağın gidişi

Paris kalkışması ve çağın gidişi

23/11/2005

Paris'te olanlar Avrupa için büsbütün bir 'göz göre göre korkulanın başa gelmesi' durumudur. Uzunca bir süredir ortalama Avrupalının karabasanı, 'öteki'nin gemi azıya almasıydı.

KAAN BENLİ (Arşivi)

Paris'te olanlar Avrupa için büsbütün bir 'göz göre göre korkulanın başa gelmesi' durumudur. Uzunca bir süredir ortalama Avrupalının karabasanı, 'öteki'nin gemi azıya almasıydı. Aynı şehri paylaştıkları genç, yoksul ve cahil Müslümanların dayatma zoruyla kurdukları sakil uzlaşmayı bir noktada hiçe sayacaklarını, viral bir hüviyet kazanarak mal ve can güvenliğini tehdit eden bir unsur haline geleceklerini sokaktaki Avrupalı çoktan biliyordu. Muhafazakâr partilerin vizyonlarının toplumun averajının gerisinde kalmış olmasına rağmen değer bulması esasen bu nedendendi. Zira sisteme sonradan dahil olan ve sistemin içinde kaybeden barometresi olmak dışında yer bulması mümkün olmayan bu ötekilerin potansiyel anarşistliği su götürmezdi. O halde bu isyan, Avrupalıların söz konusu karabasanı görmekte ve dillendirmekte (muhafazakâr partilerin artan oyları) ne kadar haklı olduklarını; işin doğrusu bu oluşum içerisinde rasyonalite ekseninde hareket etme eğilimi taşıdıklarını düşündürebilir. Çarpıcı ikilemBu çıkarımı yaparken bir yandan da çarpıcı ikilemi gözden kaçırmamak gerek: söz konusu rasyonalite 'uzmanlaşma' temelli olduğu için, değişen koşullara karşı gerekli esnekliği ve uyumu gösterememiş, doğru çözümler üretememişti. Sosyal analizleri, 'genel' olgusunu dışarıda bırakmak suretiyle yapmak eğiliminde oldular hep. Korkulanın başa gelmesi, Batı'nın küreselleşme ile bir türlü ayar tutturamaması olasılıkla bundan kaynaklandı. Küreselleşme karşıtlığının içi boş bir kavram olması, 'Fırıncıya söyleyin ekmek vermesin' tanımsızlığına dönüşmesi, onun bütünüyle Batı kaynaklı bir hareket olarak filizlenmesi ile yakından ilgilidir. Paris kalkışması, yerli ve yabancı basında çeşitli perspektiflerden değerlendirildi. Hümanist, Marksist, Üçüncü Dünyacı yaklaşımlar gazetelerde yer aldı. Artçı çalkalanmalar da dikkat çekiciydi: Türkiye Başbakanı kıvrak bir türban hamlesi yaptı ki, küresel olarak oynanan bu oyunun kuralları içerisinde kesinlikle faul değildi. Sol ve liberal yorumlarUzunca bir süredir sertlik yanlısı, sağ görüşlü içişleri bakanlarını kendine uygun gören Fransa, tüm dünya sol ve liberal basınında yerden yere vuruldu, Kuzey Afrika'da geçmişte olan olayların gündeme gelmesi ile kürenin hafızası tazelendi vs. Bir iddialı yorum da biz yapalım: Sanılanın aksine Sarkozy ve benzeri politikacıların da devri böylelikle kapandı. Ancak onların küresel arenadan çekilmesi ile bu ve benzer isyanların da arkası kesilecek mi, yoksa önümüzdeki günler toplumsal patlamaların artacağı bir süreç olarak mı tarihte yer alacak? Sarkozy ve benzerleri bu kavgadan galip çıkacak sanıldığı için bu soru henüz çok sorulmuyor. O nedenle biz soruyu şöyle değiştirelim: İstanbul'daki arabaları hangi Afrikalılar yaktı? Küreselleşmenin ivmelenmesi ile birlikte çok hassas bir döneme girdik. Üretim ile tüketim arasında mülkiyet cevherinin olduğu, bunun herkes tarafından salt algılanmakla kalmayıp açık açık 'arzu edildiği' bir dönem bu. Merkezi otoritelerin bu iç içe geçme sürecinde kırılganlığı gittikçe artmaktadır. Köyler kentleri, kara banliyöler beyaz olanları, gettolar şehir kulüplerini incelemektedir sürekli. Bolluk bir noktadan sonra ilüzyon da olsa artı bir haz kattığı sürece bölüşmesi kolay bir şey değildir. Yoksunluk ekonomisiİnsanlık uzunca bir süre salt kıtlığı paylaşmıştı. Milyonlarca yıl süren bu dönem barış içinde geçmiş, yoksunluk ekonomisi en ufak bir sürtüşmeye neden olmamıştı. Teknolojik abanmayla 'evrilen' daha sonraki dönem ise, farklı coğrafyalarda farklı paylaşımların hüküm sürmesine yol açtı. Savaş olutunun uç verdiği bu göreli olarak kısa aralıktan sonra, herkesin herkesi gördüğü yepyeni bir döneme girdik. Merkezi otoritelerin zayıfladığı, teknolojik gelişimin aklın önüne geçtiği, ahlakın yeniden tanımlandığı bir çağda yaşıyoruz artık. Pek çok anlamın yer değiştirdiği, kavramların dönüştüğü bir zaman aralığı içindeyiz. 11 Eylül ile netleşen bu süreç, artık en zayıfın en güçlüye dokunabileceğini iddia ediyor. Üstelik bu taciz genel kabul görmüş anlamıyla -uygarlığın geliştiği, teknolojinin en kolay elde edildiği köşelerde daha zahmetsiz yapılabiliyor. Tutsak almanın bir anlamı kalmamıştır. Zira tüm rehineler sahip olunanlardan bir zaman sonra pay almak isterler. Paris'teki isyanda statü sembolü otomobillerin hedef alınması salt edim kolaylığından değildi, 11 Eylül'de ikiz kulelerin vurulması ile ilişkili bir fetiş seçicilik söz konusuydu. Mesaj çok açıktı: Sahip olduklarınızdan istiyoruz. İşin doğrusu bildiğimiz kapitalizm miadını dolduruyor; bütün küre hızla 'anarko-kapitalizm'e doğru yol almaktayız. Bir değişimin başladığı kesin ama süresi hiç belli değil. Aklıselim insanoğlu barışı mutlaka sağlayacaktır. Bakunin'in dediği gibi: İnsan ancak kendisi kadar özgür insanların yanında gerçekten özgür olur. İnsanlığın milyonlarca yıl eşit ve özgür olacağı yeni bir sürecin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise bir muamma. Bunun için önce dengeli ilişki kurabileceğimiz bir yerküreye ihtiyaç var. Her gün biraz daha zehirlediğimiz emektarın ise günleri sayılı.

Kaan Benli 


Hiç yorum yok:

İzleyiciler