9 Ara 2009

KRİZ SONRASI POLYMATH OLMAK

KRİZ SONRASI POLYMATH OLMAK

“Toplumlar, filozofların kral, ya da kralların filozof olduğu güne kadar, rahat, huzur yüzü görmeyeceklerdir.”

Yukarıdaki alıntı, uzmanlaşma ile ilgili ilk tasarımın yapıldığı Platon’un meşhur “Devlet” kitabındandır. Platon devletin varlığı için hiyerarşik bir düzende uzmanlaşmak gerektiğine inanır. Ona göre entelektüel skalada en üst noktada filozoflar bulunduğu için, hiyerarşik prizmanın en tepesine de filozofları yerleştirir. Devlet algısında önemli bir rolü olan kitap şüphesiz pek eşitlikçi sayılmaz. Oysa liberal iktisadi düşüncenin babası sayılan Adam Smith bile uzmanlaşmayı yeri geldiğinde eleştirir, “Ulusların Zenginliği’nde” iş bölümünün zihinsel sakatlanmaya, alıklaşmaya yol açtığından yakınır.

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, resmin bütününe bakanlar açısından bir bakıma uzmanlaşmanın iflası olarak da görülebilir. Varlık sebebiyle dahi büsbütün dinamik bir sistem olan ekonomi, geçtiğimiz yüzyıl içerisinde kar hesaplarının öncelik kazanmasını takiben, ‘uzmanlar’ tarafından dönemsel matematik hesapların içinde çözümlenir olmuştur. Böylelikle kapalı bir sisteme (dışarıyla etkileşimi olmayan, izole sistem) dönüştürülmüş, indirgenmiş, diğer sistemler ile bağları budanmıştır. Oysa, dinamik sistemlerin (durağan olmayan sistemler) içinde fonksiyon gösterdikleri kompleks sistemlerden (birbirleriyle ve çevresindeki yapılarla süreğen bir ilişki halinde olan, çok sayıda küçük parçadan meydana gelen sistem) bağımsız olması düşünülemez. Zira çok şeyi kapsayan kompleks bir sistem içinde, dinamik bir alt sistemin etkileşime geçeceği sınırsız sayıda seçenek vardır. Bu olguyu göz ardı edip, sistemi çevresinden izole ederek belli sınırlar dahilinde çözümlemelere gitmek yanıltır. Bu halde yaşadığımız krizin bize öğrettiği gibi kısır döngüler kaçınılmaz olur: Sistem sürekli error verir. Özetle, ekonomi sadece sözcüğün içerdiği harflerden oluşmaz, anlamı bunun ötesindedir.

Ekonomik krizin sistemsel değerlendirmesinde uzmanlaşma ile ilgili dikkat çekebilecek ikinci husus onun denetlenmesi ile ilgilidir (auditing). Bilindiği gibi sistemler parçaların bir bütün oluşturması ile fonksiyon gösterirler. Cansız ve lineer sistemler -örneğin bir makine- bozulunca gerekirse bütün parçalar dağıtılıp, onarılır ve tekrar monte edilebilir. Ancak canlı, kompleks sistemler için bu aynı kolaylıkla mümkün olmaz. Bazı organlar tek tek tedavi edilse, hatta değiştirilebilse bile, sistem kendini aynı mükemmellikte yeniden çalıştıramayabilir. İnsanla organik bağı olduğu için canlı ve kompleks bir sistem olduğu su götürmez ekonomi, kendi başına bırakıldığında bu açıdan sağlıklı bir biçimde ayakta kalması kolay bir sistem değildir. Onu kestirmeden insanın kendisiyle modellersek eğer, sağlığı ve canlılığı açısından sürekli takip edilmesi, ayarlamalar yapılması ve yenilenmesi gereklidir. Bu halde hasta birden çok sayıda alanda uzmanlığı olan doktorların bilgisine ve gözetimine ihtiyaç duyacaktır.

Ancak Platon’un kurguladığı devlet sisteminde her şeyden önce birlikte yaşamanın anlamlandırılması için farklı uzmanlık alanları şarttır. Bu halde sözkonusu kurum, fırsat buldukça birey ile uzmanlık alanları arasındaki bağlantıyı sınırlandırmaya davranacaktır. Buradan yola çıkarak devletin zaman içerisinde endüstriyalizm ve kapitalizm ile tanışması işi tastamam tatsızlaştırmıştır. Sonuç olarak kurum bütünüyle bir uzmanlaştırma aygıtına dönüşmüş, bireyleri biteviye tasnif etme hasleti geliştirmiştir. İnsanlık tarihindeki bu gelişmenin en dramatik etkilerinden biri “Polymath”ların (birden çok alanda uzmanlık sahibi kimse) dibine kibrit suyu ekmesidir. Zira bu sistemde insanların dimağları belli alanlara hapsolmuş, alanlar arasındaki bilgi alışverişi kösteklenmiş, resmin bütününe bakma arzusu azalmıştır. Geçmişte insanlık tarihine yön veren kişilere baktığımızda aşağı yukarı hepsinin birden çok alanda faaliyet gösterdiklerini görürüz. Sözgelimi mantık ilminin kurucusu Aristo hem bir biyolog, hem gökbilimci, hem de filozoftur. Leonardo Da Vinci sanatçı olmasının yanı sıra bilim insanı, mucit ve anatomisttir. Goethe yazar, şair, diplomat, filozof ve bilim insanıdır. Bu dehaların geçmişte insanoğlunun gerçek ihtiyaçlarını merkeze alarak bilim ve sanat alanında yaptıkları katkılar, endüstrileşme ve kapitalistleşme sonrası olanlara kıyasla çok daha niteliklidir. Zira sistemin dayattığı uzmanlaşma ile birlikte parçalar arasında bağ koptuğu için, buluşların insan ile direk ilişkisi gevşemiş, ilerleme bambaşka bir alana savrulmuş, gene Platon’un mağara alegorisinde olduğu gibi bireyler neden olduğunu bilmedikleri bir gerçeklikte kendilerini devinir bulmuşlardır. Oysa birey ne kadar çok şey bilirse, bildikleri arasında bağ kurma imkânı o derece artar. Pek çok bilimsel çalışma yaratıcılığın geniş alanda bilgi sahibi olmakla direk ilişkisi olduğunu gösterir.

Bu halde öyle ya da böyle şu an parçası olduğumuz ekonomik sistemin sürekli kısa devre yapması, insanlığın gidişatı açısından bir bakıma turnusol kağıdı işlevi görmektedir. Dolayısı ile ekonomi hepimizi direk etkileyen ve birbirimize bağlayan bir sistem olmasından dolayı, optimist bakış açısıyla olası bir değişimin de ilk ayağıdır. Öncelikle bu değişimin disiplinler arası diyaloga, bir bakıma “polymathlara” ihtiyacı var. Bu açıdan krizin böyle bir değişime öncülük etmesi hiç sürpriz sayılmaz. Krizden sonra farklı disiplinlerden gelen, sistemin miyopisine dönük oldukça çok eleştiri var. Ekonomide gerçek insan ihtiyaçlarını merkeze alan, tedavi edici sistemik oluşumlar bir bakıma böyle bir diyalogun kurulmaya başladığını haber veriyor.

(Bu makale emekli UN/FAO Müşaviri Ayten Aydın'ın (Y.Mühendis/Antropolog) katkılarıyla hazırlanmıştır.)

KAAN BENLİ

kaanxbenli.blogspot.com

kbenli@superonline.com

Hiç yorum yok:

İzleyiciler