29 Eyl 2009

SİVİL İTAATSİZLİK VE BAĞIMSIZ MÜZİSYENLER

SİVİL İTAATSİZLİK VE BAĞIMSIZ MÜZİSYENLER

“En iyi hükümet en az yönetendir.”

Amerikalı özgürlükçü düşünür/yazar Thoreau’nun bu aforizması Türkçeye “En iyi hükümet, en az hükümetlik eden hükümettir” şeklinde de çevrilebilir. Tümce yazarın Gandhi dahil pek çok pasif direnişçiye esin kaynağı olan “Sivil İtaatsizlik” makalesinden alınmıştır. Thoreau, düşün tarihinde büyük önem taşıyan bu çalışmasında bireyin aklının yatmadığı yasalara itaat etmesini eleştirir. Toplumsal açıdan herhangi bir düzenlemeye ihtiyaç yokken, kişisel özgürlüklerin devlet otoritesinin altında kısıtlanmasını zırva bulur. Buna razı gelmeyi ise büsbütün zırvalamak olarak nitelendirir. Thoreau özgürlükçü düşünce içinde hemen her kesim tarafından samimi bulunmuş ve saygı görmüş isimlerdendir. Bunda yönetim biçimini kıyasıya eleştirdiği Amerika Birleşik Devletleri’nde, aklının yatmadığı bir vergiyi ödemek yerine, hapis yatmayı tercih etmesinin de etkisi vardır kuşkusuz. Henüz hapse girmeden tamamladığı “Sivil İtaatsizlik” makalesinde “İnsanların haksız yere hapse atıldığı bir yönetim altında, erdemli bir insanın asıl yeri cezaevidir,” dediğini not düşmekte fayda var. Throeau inançları doğrultusunda yaşamayı seçen samimi entelektüellerden biridir.

Türkiye’de devlet kavramının kendisini, yahut devletlerin bireysel özgürlükleri ne kadar hırpaladığını uluorta tartışmak için olasılıkla henüz çok erken. Bu topraklarda daha düne kadar anarşizmi terörizm belleyen bir zihniyet egemendi, bir bakıma hala da egemendir. Düşünce suçu diye bir kavram vardı, hala da her şeyi düşünmek makbul değildir. Normali yahut ortalamayı hedefleyenler sürekli yoğurdu üfleyerek yemek alışkanlığındadır -bunun tarihsel/psikolojik çok haklı nedenleri olabilir. Sonuç olarak bıktırıcı bir ürkeklik ve muhafazakarlık toplumun her köşesine sızmıştır. Bu atmosferde “yasalar nasıl konur, kim için konur” gibi konuları uluorta tartışmak pek kolay değildir elbette. Bu halde -tarihsel olarak ve tüm toplumlar ve devletler için kuşkusuz- yasaların ilkin toplum içinde egemen olanları kolladığını tahmin edebiliriz. İnsanlar toplu yaşamın gereği olarak ilişkilerini düzenleyecek sistemlere ihtiyaç duyarlar. Yasalar sayesinde bu sistemler kurulur ve şüphesiz bu sistemler öncelikle o an için borusu daha çok ötenin lehine çalışır. Engin Geçtan “Günümüzde çoğu insan devletin getirdiği yasalardan ve vergilerden çok hoşlanmaz” der, “Yasaların oluşturulmasını ve uygulanmasını gerekli bulur, ancak bunların kendisinden çok diğer insanlar için gerekli olduğunu düşünür.” Bu fikre katılmamak mümkün değil. Hele 19 Eylül’ de binlerce internet kullanıcısının başına gelenler düşünülünce.

Bayram öncesinde Türkiye’de internet kullanıcıları, halen tam olarak bilmedikleri bir nedenden çok işlevsel olarak kullandıkları iki internet paylaşım sitesinden daha ‘yasaklandılar’. Böylelikle bayram tatilinde yoğun olarak kullanılması beklenen iki site engellendi, Myspace ve Lastfm siteleri -daha önce Blogger ve Youtube sitelerinde olduğu gibi- Türkiye’ye yasaklandı. Tahminlere göre bu sansürün altında yatan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’dur. Müzik yapımcıları meslek birliği olan MÜ-YAP’ın başvurusu neticesinde bu iki site kullanıma kapatılmıştır.

MÜ-YAP’ın kendi varoluşu açısından bu iki siteyi tehdit olarak görmesi normaldir, kuruluş telif hakları olan müzik eserlerinin net üstünden paylaşılmasını istememektedir. Zira bu endüstrinin içinde müzisyenlerden daha çok para kazanan insanlar da vardır. Onların şirketleri de vardır, kanalları da vardır, kar hesapları da vardır vesaire. Ancak kapatılan siteleri sadece korsan müzik servis sitesi olarak algılamak başlıbaşına abestir. Bu siteler esas olarak genç, ya da ürettiklerinden ödün vermemeyi tercih eden başına buyruk müzisyenlerin eserlerini sergiledikleri kameralardan uzak amatör bir lig gibidir. Kimi müzisyenlerin ve şirketlerin haklarının yendiğini esas kabul ederek, sayıca daha fazla sayıda müzisyenin dinleyicileri ile buluşmasını engellemesi, haksızlığın dik alasıdır, ve buna izin veren yasa tartışmalıdır. MÜ-YAP ve Bağımsız Müzisyenler arasındaki fikri mülkiyet anlayışı açısından ortaya çıkan fikri çatışma bu yazının konusu değil ve bu konuda asıl tartışması gerekenler de müzisyenlerin kendileri olmalıdır. Ancak bu noktada söylenebilecek şeylerden biri, eserlerinden bir telif hakkı beklemeyen, birilerine bağlı çalışmayı reddedip istedikleri şeyleri üretmeyi tercih eden müzisyenlerin gitgide daha fazla dinleyici buldukları ve bu amatör ligin tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de promosyonlardan, prodüksiyon şirketlerinden ve müzik kanallarından uzakta büyük bir hızla serpildiğidir.

“Kişisel özgürlükleri, vasata göre aykırı düşünceleri, normal kavramının belki şimdilik üstünde kalan, ancak zamanla gerisine düşecek olan fikirleri” yerüstünde konuşmak kolay değil demiştik. Ancak uzunca bir süredir bunların sözle yahut eylemle ifade edildiği bir de yeraltı mevcut: Internet. Netcitizen denilen, Türkçeye net vatandaşlığı olarak da çevirebileceğimiz kavramın içini bir bakıma en çok bu yeraltı dayanışması doldurur. Yerüstü için erken kabul edilen değişimlerin filizlendiği bir dünyayı tehdit eden sansürün, bu dayanışma tarafından büyük tepki göreceğinden emin olabilirsiniz. Normalin değneği ile bu alemi rahatsız eden kuruluşlar devinim gereği zaman içerisinde köhneyeceklerdir. Bağımsız Müzisyenlere gelince, onlar şimdiden arkalarında Thoreau’nun haksız yasalarla mücadele yöntemlerini andıran bir destek buldular bile. Kullanıcılar, aynen Başbakan’ın Youtube için yaptığı gibi, net içindeki tüneller vasıtasıyla istedikleri sitelere ulaşıyorlar, bu yasaklamalar devam ederse daha da iştahla ulaşacaklardır. Yeraltı haksızlıklara karşı en az yerüstü kadar duyarlıdır. Yıpranmamak isteyen her kurum ve kuruluşun bunu göz önünde bulundurmasında fayda var.

kbenli@superonline.com

Hiç yorum yok:

İzleyiciler