AB tarım için fırsat olabilir
25/02/2005
Anadolu'nun septik algıyı tetikleyen bir aroması olduğu herhalde söylenemez. Bu coğrafyada yaşayan insanların adaptasyon ile ilgili yetenekleri hep üst düzeyde olmuştur.
KAAN BENLİ (Arşivi)
Anadolu'nun septik algıyı tetikleyen bir aroması olduğu herhalde söylenemez. Bu coğrafyada yaşayan insanların adaptasyon ile ilgili yetenekleri hep üst düzeyde olmuştur. Toplumsal tepki vermekteki kalenderliğimiz şüphesiz bir miktar da bundan harmanlanır. Bu durumun tarihsel artıları ve eksileri muhtelif yaşanmış olmakla birlikte, halihazırdaki küresel devinim belki de tam bize göredir.Avrupa Birliği'ne tam üye olabilmek amacıyla, çok sayıda uyum yasasını TBMM'den tıkır tıkır geçirirken gösterdiğimiz uyum, geçtiğimiz 10 yıl içerisindeki tüm söylemleri de şöyle bir hatırladığımızda, akıllara durgunluk verecek bir kusursuzluktadır. O serinkanlılığı göstermiş muhaliflerin şimdilerde feryat figan hali ise bambaşka bir 'dönüşüm' yeteneğini işaret eder.Yerel bilinçSonuç olarak, kısa ve orta vadeli hedeflerimize ulaşabilmek için son derece esnek olabilir, işi zora sokacak toplumsal tepkilere hiç fırsat vermeyebiliriz. Bu alışkanlığın dışında davrandığımız durumlarda ise (transgenik ürünlere karşı oluşan güçlü platform, onca ince manipülasyona karşın nükleer santrallara ve Irak'a asker göndermeye razı gelmemek gibi...) olasılıkla toplumsal kendiliğimize dair ipuçları içermektedir. Toplumsal kişiliğimizin baskın özelliklerinden bir tanesi doğaya, kırsala yönelik, soyutlaştırdığımız yakınlık olmalıdır.Yerel bilincimizin geniş coğrafyalarda yaşamaktan, geç tarım toplumu olmaktan kaynaklanan 'ekosentrik' kökleri olması normaldir. Varoşlarımızın fiziksel yapısı mesela, sanayi toplumlarınınkilerle büyük farklılıklar gösterir. O toplumların en gri köşeleri olan varoşlar, bizim metropollerimizde görece yeşil alanlardır.Toplumun belli bir kesimindeki organik tüketim duyarlılığı, eşdeğeri Batı ülkelerindekilerden daha keskin seyretmekte, başka bir sosyal grup açık satılan ürünleri, paketlenmişlere kıyasla daha doğal bulduğu için tercih etmektedir. Bu halde, adaptasyon yetenekleri hayli gelişmiş olsa da Avrupa Birliği içindeki bir Türkiye'nin yabancılaşma yaşamaması, kendinden uzaklaşmaktan dolayı sosyal bir depresyona girmemesi için ağacın yaşken eğildiği şimdilerde neler yapmak gerekir? Modernizm kâbusunun sona erdiği şu sıralar, modernizme paçayı pek kaptırmamış ekosistemi güçlü, toprak fertilitesi yüksek Anadolu, bu zenginliğini nasıl küresel bir değere dönüştürebilir? Tarımdan kaçış hatalıBu soruların yanıtları, Avrupa Birliği müktesebatında en geniş yeri kaplayan tarımsal politikamızın içinde aranmalı. Şimdilik, nüfusumuzun yüzde 35'inin yüzde 90'ına tarım dışında iş bulduğumuz zaman işleri yoluna koyacağımızı varsaymaktayız. Bunca insanın tek meselesinin, hiç ekonomik olmasa bile, tarım yapmasının tek nedeninin 'çaresizlik' olduğuna inanmış, toplumsal dokumuzu tamamen değiştirecek bu dönüşümü gerçekleştirmekten başka bir alternatif düşünmemekteyiz. Oysa Avrupa Birliği'nin işlenebilir tarım arazilerini oldukça genişletecek, doğurganlığı yüksek Anadolu toprakları Avrupa Birliği için büyük bir fırsat demektir. Alternatif yaratmak mümkünGeç tarım toplumu olmanın avantajından istifade edebilir, endüstriyel tarımın miadını doldurduğu şu sıralar postmodern tarımın Avrupa Birliği içindeki temsilcisi olmayı alternatif bir politika olarak geliştirebiliriz.Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme mücadelesi, en başından beri ortalama bir Avrupalı için yoksul Türklerin metropollere hücum etme iştahı, yoksul Türkler içinse vizesiz Avrupa Birliği topraklarında fink atma keyfi olarak yorumlandı. Bu olasılık hâlâ bir ilüzyondan ibaret. Anadolu'da ev alan, arsa alan, ev ve arsa alıp çiftlik kuran Avrupalıların sayısındaki artış ise rakamlarla ilgili.Yoksul Türklerle yağmurlu metropollerde papaz olma ihtimali olan pek çok Avrupalı, eski kıtanın turizm ve tarım için en uygun bu güneşli köşesinde yavaş yavaş kültürel mozaiği renklendirmeye başladılar bile.Bir karşılaştırmaTarım odaklı toplumdan sanayi odaklı topluma geçişimizin gereği savunulurken ironik olarak Avrupa Birliği'nde işletme başına düşen arazi büyüklüğünün 17, Türkiye'de ise 6 hektar olduğu söyleniyor. Bu 17 hektarın yüzde kaçında geleneksel, yüzde kaçında endüstriyel tarım yapıldığı ise kimsenin umurunda değil. Modern tarım için hiç önemli olmayan bir konsepti ıskalamakta son derece ısrarcıyız: 'Yeterli miktarda, yüksek kaliteli' üretime şimdilik hiç aklımız takılmamakta. Bu durum, turizm alanında yaptığımız 'bol yatak' hatası gibi bir şey de değil üstelik. Biyolojik döngüyü, toprağın florasını, düpedüz ekosistemi ilgilendiriyor. Bu kavramlar ise şu an Avrupa Birliği topraklarında en az bizim içgüdüsel olarak arzuladığımız kadar önemseniyor.'Biyolojik çeşitlilik'FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) 2004 senesindeki Dünya Gıda Günü'nün ana temasını 'Biyolojik Çeşitlilik' olarak duyurdu. Modern tarımla hayata geçen az sayıdaki çeşitten çok sayıda üretme becerisinin, çok tehlikeli sonuçları ile karşıkarşıya olduğumuzu açıkladı. Bunun yeryüzünün zenginliklerini kuruttuğunu, gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerinin gerçek ihtiyacının çılgın gibi üretmek değil, üretimde çeşitlilik olduğunu duyurdu.Bu sayfadaki önceki yazılarda, 'çokuluslu'ların cirit attığı küresel pazarda kantite temelli üretimin yoksulluğun ilacı değil virüsü olduğunu tartışmış, bu boyun eğişin uzun vadede kürenin ipini çekeceğini, zengin, yoksul tüm insanları mutsuzluğa götüreceğini belirtmiştik. Modernizm sonrası eğilimin çeşitlilik olduğu artık sır değil.Desteğin rasyoneliBir başka gerçek ise tarımsal üretimde genetik çeşitliliğin son yüzyılda dörtte üç nispetinde yitirildiği. FAO'nun verdiği 'alarm' bu açıdan çok dikkat çekici.Yerel ürünlerin sürekliliği, geleneksel üretim biçimleri ile sağlanabilir ancak. Salt bu yüzden geleneksel üretim biçimlerinin sürdürülmesini savunmak hakkına sahibiz: Bunun için makro, mikro tüm organizasyonların yerel çiftçilere destek vermesini beklemek popülizm değil, büsbütün rasyonalitedir. AB içinde sürekli bacaları tüten fabrikalarla dolu bir Doğu Avrupa köşesi olmak bize veya onlara gerçekte ne kazandırır? Kitle üretim aygıtı olmanın Türk insanının hayatına katacağı ne değer vardır? Küçük/orta ölçekli işletmelerle dolu, her çeşit tarımın, her çeşit hayvancılığın yapıldığı bir Anadolu'nun daha büyük bir çekim merkezi olacağı su götürmez bir gerçek değil mi? Yüzlerce mikroflorası olan bu topraklardan toplanan mikroorganizmalar ile yüzlerce çeşit peynir üreten bir tarım ve hayvancılık toplumunu küresel rekabette çok parlak günler bekler. Uzun vadeli politikalarımızı bunun üzerine kurmak, yeşil düşüncenin savlarını Avrupa Birliği görüşmelerinde tartışmaya açmak, Avrupa Birliği mücadelemizde lokomotif görevi gören avangart dostlarımızın elini güçlendirmekle kalmaz; uyum programı çerçevesinde 'gerçek tarım'ın belini kırmak yerine önünü açmak düşüncesi, doğru düzgün savunursak Aydınlanma yaşamış bir AB'de titizlikle incelenecektir.
Kaan Benli: Araştırmacı yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder