25 Kas 2008

DALGANA BAK': KÜRESEL BİR SİMGE

DALGANA BAK': KÜRESEL BİR SİMGE
18:32 17 Ocak 2007
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

KAAN BENLİ
"D
algana bak". Üç gün içinde beş ayrı kentte yedi kişinin ölümü ile sonuçlanan sahici korku filminin adı herhalde bu olmalıydı. Yirmili yaşlarda, alkol ve uyarıcıları birlikte kullanan, vücutlarında jilet ve sigara yanığı izleri taşıyan ilci kopuk, şimdilerde mahkeme sürecini takip ettiğimiz cinayetler zincirleriyle feci bir yol hikâyesi yazmışlardı Ramazan Bayramı'nda. Cinayetleri de, güzergâhları da, hayat hikâyeleri de o sıralar gün gün "çevrimiçi" takip edilmiş, kiraladıkları arabanın kapısında yazan "dalgana bak" yazısı, cinayetleri işledikten sonra söylediklerinden söz edilen "cinayet öyle işlenmez, böyle işlenir" tümcesi akıllara kazınmıştı. Jandarma arabasını çalmaya kalkışmışlar, namlusu kesik pompalı tüfekleri ateş almamıştı. Jandarma silahını doğrulttuğunda kendilerini bilemeyecek kadar yüksekten uçtukları söylendi. Gerçeklikle ilgileri besbelli kopmuş, düşünme yeteneklerini yolun bir aşamasında yitirmiş olmalıydılar. İki katilin cinayetlerine kurban gidenler ise takip ettikleri yol üzerindeki benzincilerde, dükkânlarda çalışan aylıkçılardı. O gün o saatte orada olmasalar yalnız kendi yazgıları değil, peşlerinde bıraktıklarının da yazgıları bambaşka bir yol çizecek olan dar gelirli insanlar.

YABANCI DEĞİL
Bu berbat hikâyenin en irkiltici yanı, kanlı yolculukları boyunca onca korkunç şey olmasına karşın, olan bitenin bizlere o denli yabancı gelmemesiydi. Otoyol, tank dökük geçmişleri olan alkol batağında iki genç, pompalı tüfekten bozma tabanca, uyarıcılar, cinayet mekânı benzinlikler, acar muhabir kızın sorusuyla terleyen polis sözcüsü. Yabancı olmadığımız sinematografik imgeler. Capote'den Taranti-no'ya kadar Amerikalı kurgucuların sık kullandığı, tekrarlana tekrarlana aklımızda yer eden imgeler, küresel simgeler. Son dönemde bize sıkça sunulan, bu görüntülere eşlik eden bilgi birikimimiz de söz konusu kanıksamaya yardımcı olmuştu. Sözgelimi, psikopat tanımını biliyorduk, bu psikiyatrik rahatsızlığın fiziksel bir arazdan kaynaklandığını, rahatsızlığın başka etmenlerle birleştiğinde suç işleyen insanlar ortaya çıkardığını okumuştuk, alkol ve metamfetamin türevi ilaçların "delirium"a sebebiyet verebileceğini duymuştuk.

"Her şeyin birbirini izlemesi ve dünya çapında yayılması pornografisi" (Boudrillard) bir yandan, süreğen ve devinen bilgi yağmuru öte yandan, hem bireyin hem toplumun bilinci küreselleşme sürecinde hızla yeniden for-matlanıyor. Endüstrileşmenin arazları da en çok endüstrileşenden başlayarak dalga dalga yayılmaya koyuldu. Sadece 20 sene öncesi ile kıyasladığımızda dahi gazetelerin üçüncü sayfa haberleri ile şimdikiler arasında kıvam bakımından müthiş bir fark var. İki kırık insanın cinayet dolu "yolda" sına akıl sır erdiremeyeceğimiz zamanlar çoktan geçti. "Dalgana Bak"ın temposu düşer düşmez, gazete sayfalarında 17 aylık bebeğe işkence eden anne ve arkadaşları yer buldu, hemen arkasından ailesinin yedi ferdini katleden bir polis memurunun hikâyesini tükettik. Ardından bakkalları öldüren bir artçı "dalgana bak" çetesini paranteze aldık. Yirmi sene sonra daha feci patolojilere akıl erdirecek ve daha hızlı unutacağız.

Geçen seneler içerisinde loiltürel sığlaşma içinde olduğumuzun, küresel sermayenin evrenseli ezip geçtiğinin, multimedya gerçekliği içinde yaşayan canlılara dönüştüğümüzün bilincindeyiz. Bizi mutsuz eden bir yöne doğru yol aldığımızı algılayabiliyoruz. Şekil değiştirerek şiddet artıyor, fazladan bu kez şiddetten zevk alıyoruz. Açlık artıyor, üstelik homojenliğini yitirip daha can yakan bir biçime dönüşerek. Tüm bunlara "evrilirken" şüphesiz bireysel ve toplumsal yuvarlanmamız da aynı oranda artıyor. İnsanoğlu lanetli özelliği "adaptasyon yeteneğinin" bir sonucu olarak ayakta kalmaya devam ediyor yani. Karahindi-bağ bitkisi gibi çimeni kurutup kuma dönüştürerek de olsa yayılmayı sürdürüyor. O yüzden aklı ve bilgiyi birey ve insanlık yararına kullanmaya gerek görmüyoruz. Aynı nedenden toplumları insanlar değil, insanları toplumların paydası yönetiyor.

ANORMAL BİR DÜZEN
Psikopat gençler işsizdi, yoksuldu, sahipsizdi, sağlıksızdı, eğitimsizdi, alkol ve uyarıcı bağımlısıydı, gelir adaletinin berbat durumda olduğu bir ülkede, sanayileşmiş bir bölgede, tüm sanayileşme garabetinin, kirliliğinin, çılgınlığının içinde yaşıyordu. Sürekli kendilerinde referansı olan şiddet görüntülerini, rol modellerini kaydedip duruyorlardı. Düzelmelerini sağlayacak hiçbir gelişme olmuyor, tersine her şey onları biraz daha bombanın pimine doğru itekliyordu. Bunların ötesinde ilahi bir canilik ile doğmuş falan değildiler. Ailesinden yedi kişiyi katleden polis de kimbilir hangi sosyal döngülerde hapsolup bilinç yarılmasının hangi dehlizlerine inmişti hiçbir engele takılmadan. Bebek işkencecileri bile şüphesiz anormal doğmakla kalmamışlardı: Anormal kişilikleri ancak anormal bir düzenin içinde serpilecek bir canavarlığa "evrilmişti".

Bundan 100 sene önce olmayan bir vahşet düzeyine geldiğimizden bahsediyoruz. İşte bu yüzden yerel canilerimizin hikayeleri Hollywood hikâyelerine benzemeye başladı. Orada anlatılan hikâyelere özendiklerinden değil, orada anlatılan hikâyelerin kaynağının küreselleşmesi yüzünden öyleler. Endüstrileşme yanılgısının, modernleşmenin, kapitalizmin bas bas bağırdığı ülkelerin patolojileri bunlar. Dahası bu tanıma uyan daha yüzlerce rahatsız insan var, hem bizde, hem de bizi de içine vakumlayan bu akıldışı üretim ve tüketim düzeninde. Tek tozutan şüphesiz bunlar olmayacak. O halde mesela "Dalgana Bak"ta bayramda ailesini geçindirmek için çalışanların sadece iki cani tarafından değil, hepimizin parçası olduğu, tutsak düştüğü, bu akıldışı adaptasyon tarafından öldürüldüğünü kabul etmemiz gerekecek. Belki de, Paris'te arabaları yakan kopuk çocukların kozmik mesajı tam olarak anlaşılmadığı sürece travmalar yenilenmeye devam edecek: O çocuklar arabaları yakarken toplum dışına itilenlerin salt toplumun en alt kademesine zarar vermekle kalmayacağına işaret etmişlerdi.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler