25 Kas 2008

NEDEN DİYALOGDA ISRARCIYIZ?

NEDEN DİYALOGDA ISRARCIYIZ?
19:30 15 Ocak 2008
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Yeni anayasa hazırlıklarına her düşünme pratiğinin fayda sağlayacağı inancıyla, 'sistemik düşünce' açısından konuya katkıda bulunmayı arzu ediyoruz. Anayasalar sonuç itibari ile toplumların dönemsel sistem seçimleriyle ilgilidir. Bu süreci doğru yönetmek için ise konuya ilkin en geniş açıdan bakmakta sayısız fayda var.

Bize göre sistemik düşünce açısından anayasa hazırlıklarında iki önemli faktörün göz ardı edilmemesi gerekir. Bu iki kavramdan bir tanesi konsensüstür -uzlaşma-. Bu kavramı sistem kurulumu açısından incelemek, konsensüsün tam olarak 'neyi' açıkladığını ifade etmek açısından faydalı olabilir.

Bir anayasa neden konsensüs içinde kotarılmalı-dır? Bunun epistemolojik analizini yapmak için öncelikle ona giden sağlıklı yolu, yani 'diyalog kurulmasını' enikonu irdelemek gerekiyor. Zira doğru anlamıyla konsensüsü, amaca doğru yol alırken beliren engelleri aşmada kullanabileceğimiz bir ürünler dizisi olarak görmeliyiz. Aksi durumlarda, yani konsensüsün sağlıklı bir diyalog yoluyla gerçekleşmediği zamanlarda, bu kavram kendi tanımının dışına kayacaktır. Bu halde, sözgelimi ikna kabiliyeti yüksek kişilerin fikirlerini diğerlerine dayatmaktan söz edilebilir; diğerlerinin kafasında alternatif fikirlerin uyanması mümkün olamaz ve buradan fayda elde edilemez. O halde diyalog kurmak uzlaşma aşamalarında elimizdeki tek reçetedir. Bu yolla her durumda uzlaşma oluşturmak mümkün olmasa da, gerçekleşecek uzlaşmalar kendi tanımlarına uyar. Sağlıklı diyaloglara zemin hazırlamak için içinde yer aldığımız sistemlerin bir çeşit farkına varmak ve yine içinde bulunduğumuz uzmanlık şablonlarının dışına çıkarak konulara çok sayıda farklı açıdan yahut olabildiğince derinden bakmak gerekecektir. Bunun alışılmadık bir yöntem olduğunu kabul etmekle beraber, sistem düşüncesi açısından neden zorunlu olduğunu aşağıdaki tümevarım esnasında tespit edebilmeyi umuyoruz.

İnsan önce kendisi, sonra da içinde yer aldığı küçük, büyük topluluklar ile bütünleşmiş, en nihayetinde varlığı ihmal edilen ancak aynı nedenden giderek kendini daha da çok hissettiren açık bir ekosistemin ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Buradan kolaylıkla anlaşılacağı gibi: bu üç sistem devamlı bir iletişim ve etkileşim içinde olup aralarındaki etkileşim ve iletişim akışındaki canlılık, hepsinin birden sağlıklı bir biçimde var olmalarını sağlamaktadır. İnsan bilinci ve bilinçaltı doğaldır ki bu ilişkinin farkındadır. Ancak anarşistlerin, antikapitalistlerin, ekolojistlerin, şu dönemde sık sık dile getirdiği gibi "insan çoğu zaman bu döngüyü ve ilişkiyi kırar ve bilincini daha çok bireysel kazanca hizmet edecek bir şekilde belirli bir maksada yönelik kendi çıkarı için kullanmayı seçer." Böylelikle de hem kendi benliğindeki hem de içinde bulunduğu sistemin içindeki mevcut dengeyi farkına varmaksızın bozar.

METAFOR
Son yüzyıl içindeki gidişatta, insanın bu hırsına ek olarak -hatta onu kışkırtan- baş döndürücü bir biçimde gelişen teknolojinin de etkisi çok fazladır. Teknolojinin de harla-masıyla kontrol dışına çıkan devinim, insanın kendi kendini düzeltmeye çalışan bilinçaltı güçlerini de bir çeşit çaresizlik içinde bırakmaktadır. Bilinçaltı ve yüzeysel, yapay değerlerle koşullanan bilinç arasındaki diyalogun kırılması insanın diğer ilişkilerinde de etkisini göstermeye başlamıştır günümüzde. Özellikle sanayileşmiş Batı ülkelerinde toplumlar, sadece kendi çıkarlarına öncelik tanıyan tekleşmiş insan ünitelerinin bulunduğu bir senaryoyu sahnelemektedir. Bu sahnedeki her oyuncu ister istemez hem düşüncelerinde, hem de faaliyetlerinde bu dar görüşün izin verdiği ölçüde yol alabilecektir. Tekiller sadece kısa vadeli yaşayacak ve daha ilerisini ne düşünebilecek ne de hayal edip hissedebileceklerdir. Bu davranış biçimi, şimdilerde sık sık örneğini gördüğümüz gibi kitleleri salt gününü gün etmenin hâkim olduğu bir yaşama eğilimine doğru iteklemektedir. Dev arazi arabaları ile daracık yolları parselleyerek, saatlerce trafikte bekleyen insan figürü, ileride bu dönemi anlatmakta bir metafor olarak kullanılabilir.

Bu durumu bütün canlı sistemlerini canlı ve sağlıklı tutan ilişkilerdeki -özellikle insanlar için önemli olan diualocjlardaki- kopukluk veya yozlaşma olarak tasvir edebiliriz. Biyolojiden bir analoji yaparsak bu durumu doğası karmaşıklık olan bir organizmanın parçalanması, yani amip gibi, virüs gibi yaşayan basit sistemlere indirgenmesi olarak dahi görebiliriz. Yani olan bitene asıl organizmanın canının kısılması yahut alınması demek mümkündür. Her şeye rağmen iyi olan şu ki: Artık insanlık doğal felaketlerin de etkisiyle bu durumun farkına varmakta ve kaybettiği sağlığına tekrar kavuşmayı arzulamaktadır. Bunun için en hızlı iyileştirici güç olan diyalog kavramını yeniden ve en doğru biçimde algılamanın ve uygulamanın gereğini hissetmektedir. Bu noktada teknoloji bu kez insan yararına faaliyet gösterdiğini düşünüyoruz: Internet ortamındaki forumlar bir bakıma tabanda oluşan diyalog örnekleridir. Burada bir parantez açıp, konsensüse doğru yol alan diyalog kavramının ,bir tarafın kazanmasını amaç edinen münazara'dan -debate- kritik farkını not düşmek durumundayız. Şüphesiz bu ayrım ikincinin rolünü bütünüyle elimine etmez ve ikincinin gerektiği haller de bulunur ancak, hakiki demokrasilerin oluşması için münazara değil diyalog becerisine gerek vardır. Bu nedenle anayasaların hazırlanmasında düşünce ve ifade bağımsızlığı, diğer düşüncelere açık olma, hatta onlarla düşünce akımını zenginleştirme, özvericilik, bir görüşte ısrarcı olmama -inat etmeme- kabiliyeti büyük önem taşımaktadır. Diyalog, öncelikle kişileri açık ve geniş düşünmeye taşıyan elverişli bir araç olarak -buna sağlıklı ilişkilenme, karmalaşma 'sibernetik' aracı da diyebiliriz- tarafların bir arada yaşamalarına yardım edecek; giderek tarafları mutabakat içinde yaşamayı bilerek ve severek seçecek insanlar topluluğuna dönüştürecektir.

Türkiye gibi arka arkaya yaşadığı travmalarla benliği ve bütünlüğü fena halde sarsılmış ve hızla tekilleşmeye giden bir toplumda, bağımsız sağlıklı bir diyalog sürecinin devreye sokulmasını, böylelikle uzlaşma ortamının yaratılmasını sağlayacak bir model önemli kazanımlar sağlayacaktır. Bu bir gölge meclis ya da bir danışma atölyesi şeklinde olabilir. Bizce anayasa çalışmaları salt bu nedenle -yani toplumsal diyalogun kurulması nedeniyle- büyük önem taşımaktadır. Bu şu anda güçlü bir biçimde sahnede olan siyasetçilerin kuşkusuz tercih edeceği bir model olmaz, ama söz konusu meclis her kesimden halkın düşünce sistemine güvendiği kişilerce oluşturulursa, gerçekleşecek irade, bir anda ülkeyi bambaşka bir bilinç düzeyine taşıyacak ve kangrene dönüşmeye başlayan bütün sorunlar kolaylıkla sistemin içinde çözülebilecektir. Anayasanın kendisi değil ama hazırlanması, kanımızca bu nedenden dolayı daha büyük önem taşımaktadır.

KAAN BENLİ / AYTEN AYDIN

Hiç yorum yok:

İzleyiciler