25 Kas 2008

Zengin ve yoksul

Zengin ve yoksul

30/09/2001

Hatırlarsınız 70'li yılların sonunda bizler henüz çocuk iken -sizler yetişkin ya da bebek olabilirsiniz...

KAAN BENLİ (Arşivi)

Hatırlarsınız 70'li yılların sonunda bizler henüz çocuk iken -sizler yetişkin ya da bebek olabilirsiniz akşamları soluksuz seyredilip, gündüzleri üzerinde uzun uzun fikir yürütülen bir Amerikan dizisi vardı televizyonda: "Zengin ve Yoksul". Akıllı, uslu, büyük sözü dinler Rudy Jordache ve onun aklı beş karış havada isyankâr kardeşi Tom Jordache hızlandırılmış hayat hikâyeleriyle bizleri epey meşgul ettiler. Dizi o kadar beğenildi ki kitabı bile yayımlandı, aslında bir de kızkardeşleri olduğunu -ama bunun çok da önemli olmadığını-, oradan tespit ettik. Rudy herşeyi ilkokulda ezberlettikleri gibi yaparak: Küçüklerini severek, büyüklerini sayarak, zengin ve başarılı bir işadamı hatta senatör oluyor, velhasıl asi ruhlu Tom Jordache -altından bir kalbi varken- bir baltaya sap olamayıp, öncelikle yoksul sonra da mevta olmak durumunda kalıyordu. Bol bol Amerikan dizisi seyrettiğimiz o sıralar, prüten söylemler bazen "Küçük Ev"de olduğu gibi bağıra çağıra, bazen de işte böyle fısıltıyla ortalıkta dolanıyordu. Başkalarını bilmem ama fısıltıyla söylenen hali bence pek fena sayılmazdı. En azından pek çoğumuz Tom Jordache'in başına gelenlerden büyük dersler çıkarmadık; belki de Nick Nolte'un -Tom'u canlandırıyordu- abisini oynayan adını hatırlamadığım oyuncuyu aktörlük yaşamında sollamasından şüphelendik. 
"Zengin ve Yoksul" Türkiye'de olduğu gibi Batı'da da oldukça ilgi çekmişti. Hakedenin elde edeceği: Yani varsıl olacağı; büyük sözü dinlememiş (Tanrı) tembel yoksulların da sonuçlara katlanacağı herkese usulca söylenivermişti. 
Ancak... O zamanlar TV siyah beyazdı ve dünya pek ufak sayılmazdı.
Şimdi dijital yaşıyoruz ve dünya artık ufarak, benim dengemi bozan sorular ise ne yazık ki büyükçe: Batılılar, Tom ve Rudy'yi halen aynı şekilde algılıyor olabilirler mi diye endişeleniyorum. Tom sefil sefil yaşarken abisinin havuz sefalarını bu zamanda küresel buluyorlar mı mesela? Varsıl ülkeler, aradan geçen 20 kozmik senenin Tom ve Rudy'yi şimdilerde Tom ve Jerry'ye dönüştürebileceğini fark edemeyip; devinimin, insanları birbirine benzetmekten çok, birbirine yaklaştırdığını: Mangaldaki sosislerin, "Zengin ve Yoksul"u hiç umursamayanlar tarafından oldukça umursanır koktuğunu ıskalıyor olmasınlar? Kokuyu alan her bireyin barbekü partisini duman etmesinin hiç bir zorluğu kalmamışken -sayıca oldukça fazlalar- ve "Küçük Ev"i bile umursamaz hınzırların hâlâ bu aymazlığı sürdürmesi diyalektiğe dil çıkarmak değil midir? İlimi bilimi sallamayıp sosisleri kızartmaya devam etmekteki ısrarcılık, hedonizmin hangi aşamasıyla açıklanabilir?
Gorbi uyarmıştı
25 Aralık 2000 tarihinde Gorbaçov, taze başkan Bush'a uzunca bir mektup yazdı. Bush zarfı açabildi mi bilmiyorum, ancak mektup neredeyse her tarafta yayımlandı. Küreselleşmeyi kafasına fazlasıyla takmış olan Gorbi, kısaca şunu söylüyordu: "Vatandaşlarınıza gerçekleri söyleyin: Onlar refah ve huzur içinde yaşarken, dünyanın büyük bir çoğunluğunun yoksulluk ve sefillik içinde yaşaması kabul edilebilir bir şey değildir. Böyle bir refahın uzun süre sürdürülebilmesi mümkün olmaz." 
Şüphesiz ki Gorbaçov, sosis koklayan yığınları Bush'tan daha iyi tanır. Kenya'lıların BM, Türk'lerin IMF yardımına ihtiyaç duyanları daha iyi tanıması gibi bir şeyden bahsediyorum. 
BM, IMF ve World Bank gibi organizasyonları, onlara ihtiyaç duymayanların yönlendirdiği bir dünyada küresel barış nasıl gerçekleşir? 
"Küresel ısınma için önlem alalım. Küresel Demokrasi'yi daha biraz tartışalım..." Ama böyle olmaz ki... Bir noktada bırakmak gerekiyor malum halatın ucunu; inatçılığın zamanı mı? Gücün yetmeyeceği yere kadar dayanmaya kalkmak karşı tarafın tepesini iyice attırmaz mı? Öncelikleri sıralamayı pek iyi bilen batının bu pişkinliği her an asabı bozuk, sabırsız adamlar ortaya çıkarabilir. İkiz Kuleler'in öğrettiği gibi: Herkesin kolaylıkla dokunulabileceği, çok sayıda insanın birdenbire katledilebileceği bir yapıda, yaşam standartlarının farklılığı daha ne kadar savunulabilir? Düpedüz intihar değil midir öngörülen? Bir Usame bin Ladin midir dünyadaki kötü adam? 
Bunlar benim aklımı fena karıştırıyor. Tek kutup falan derken buz gibi iki kutuplu bir dünyaya doğru yol alıyoruz. Tom ve Jerry dünyası bu. Zayıf sanılanın güçlü sanılanı isterse darmadağın edebileceği bir çatışmanın içindeyiz. Vahşet, canavarlık gibi tanımların anlamını yitirmeye başladığına tanıklık edeceğiz. İkiz Kuleler faciası seyredeceğimiz filmin fragmanından başkası değil aslında, varsıl olanın bunun nimetlerinden faydalanmaya devam etmeyi düşünmesi, terörün bu faciayla birlikte tarihe karışacağını sanmak kadar çocukca. Terör şekil ve boyut değiştirecek, bütün dünya için tam bir baş belası olacak.
Küresel demokrasi: Terörün beceriksiz ellerine bırakılacak. 
Kısa vadede bunlar beni nasıl etkiler diye düşünüyorum. Dengemi tamamen yitiririm belki. Pazar sabahı elimde terazi, tümcelerin ağırlığını ölçer dururum. Gerçi iş işten geçmiştir ama başka türlüsü de elimden gelmez. Son tümceye kaç kişiyle birlikte geldiğimi merak ederim. Bu da bir şeydir.


Hiç yorum yok:

İzleyiciler