25 Kas 2008

Mutlular, mutsuzlar ve güçlüler

Mutlular, mutsuzlar ve güçlüler

04/08/2006

İngiliz 'Think-Tank' kuruluşu 'New Economics Foundation' geçenlerde bizim gazetelerimizin sayfalarında da yer bulan önemli bir rapor yayımladı. Raporun adı: "The (un)happy planet index". Yani (na)mutlu yerküre indeksi.

KAAN BENLİ (Arşivi)

İngiliz 'Think-Tank' kuruluşu 'New Economics Foundation' geçenlerde bizim gazetelerimizin sayfalarında da yer bulan önemli bir rapor yayımladı. Raporun adı: "The (un)happy planet index". Yani (na)mutlu yerküre indeksi. Mutluluğun resmini değil ama formülünü yapan; yani "mutluluk eşittir, hayattan tatmin, çarpı yaşam süresi beklentisi, bölü küresel kaynak kullanımıdır" diyen bir araştırma raporuydu bu. Küredeki toplumların mutluluk derecelerini, ekonominin en basit tanımı olan: "Ne kadar kaynak harcandı, ne kadar fayda elde edildi?" sorusunun aklıselim cevaplanmasından çıkarsayıp belirliyordu.Sokaktaki insan için kişi başına düşen gayrisafi milli hasıladan çok daha önemli bir kişi başına gayrisafi milli oranı muştuluyordu aslında. Buna karşın tüketim ekonomisinin gözlere indirdiği perdenin arkasından incelenebildi ancak. Vanuatu Adaları sakinlerinin yerkürenin en mutlu insanları olmaları durumu biz dahil hemen her ülkede, "Şaşılacak bir şey yok: şehir stresi yok, geçim derdi yok, emir almak yok, yeşilin, güneşin içinde dans edip, yiyip içip yatıyorlar" şeklinde yorumlandı.'Endüstri-free' alanlarYeni ekonomi düşüncesinin yaygınlaşmasıyla birlikte gelecekte sık sık karşımıza çıkacak olan benzeri raporlar, şüphesiz farklı tepkiler yaratmaya gebedir: "O yoklar ne akla hizmet varlar ki" diye düşünecektir insanlar zamanla. Raporun hınzırca altını çizdiği şeyler küreyi sadece anahattan dolaşanlar için şaşırtıcı olabilir: Mutsuz insanların çoğunluğu gerçekte endüstrinin yoğun olduğu Amerika ve Avrupa ülkelerinde yaşıyorlar mesela. Açlığın ve kuraklığın hüküm sürdüğü orta ve güney Afrika ülkelerinde -ki bunda tuhaf bir şey yok- pazar ekonomisine geçen eski Demirperde ülkelerinde yoğunlaşmışlar. Ekolojinin çöktüğü bölgelerden aynı oranda mutlu insan çıkmıyor, güçlü devlet yapıları olan ülkelerden de keza. Silah üretip satanların bir teki bile huzurlu değil. Gelişmiş dünyanın en kendisiyle barışık olanları sanayiyi en hafife alanları. "Endüstri-free" küçük adalardaki insanların ise keyfine diyecek yok. Gelir dağılımında uçurumlar olmayan, bireyselliğin zayıf olduğu, sosyal ve aile bağları güçlü olan toplumlar mutlular. Çalışma saatlerinin ve uzmanlaşmanın az olduğu ülkelerin insanları mutlular. Şehirleri gelişmemiş, tohumları devşirilmemiş coğrafyalarda işler daha iyi gidiyor. Malta'da, İzlanda'da, Tunus'ta, Küba'da, insanların yüzleri gülüyor. Yemenliler de, Kırgızlar da şu biçare dünyada bizden daha iyi vakit geçiriyorlar. Nedense bir karabasan içinde kıvrandıklarını sandığımız İran ve Suriye'de hayat Türkiye'dekinden daha kolay. Bulgaristan ve Yunanistan'da ise hiç değil. Ruslar herkesten daha berbat durumda, Asya kaplanlarının da durumu parlak sayılmaz. Yani öyle, yaygın ve yanlış anlaşıldığı biçimindeki gelişmişlikle, zenginlikle bir alakası yok mutluluğun. Anaakım medyadan yansıyan gerekirliklerle de bir alakası yok. Küre küçüldükçe, tanımlar ve anlamlar ister istemez yerlerine yerleşip, palavralar ve kandırmacalar bir bir yitip gittikçe ne ile alakası olduğu daha net görünecektir. Dizi film gibi...Kürede savaş bir dizi film gibi devam ediyor. Kimlerin arasında olduğu da çok önemli değil aslında, zira gerçek taraflar hep arka planda. İşin doğrusu kendilerini mutsuzluğa şartlandırmış bir azınlık, onların pervasızlığından korkan sessiz çoğunluğa karşı müthiş bir mücadele veriyorlar. İtiraf etmekte sakınca yok, çok anlaşılır: Mutsuzların cesur olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kahramanlığın kuşların göç yollarını merak eden kadınlardan çok insanları öldürmeyi iyi beceren adamlarla ilişkilendirilmesi bundan. Örnekleri uçlardan seçelim: İslamcı çoğunluğun tasvip etmemesine rağmen İslamcı terörün halen devam etmesi, aşırı sağcıların çoğunluğunun kınamasına rağmen aşırı sağcı mafya örgütlenmelerinin kronikleşmesi, İsrail halkının çoğunluğunun taraftar olmamasına rağmen İsrail ordusunun Lübnan'ı yerle bir etmesi de bundan. Bu zorbalık ve cesaret kitlelerin hayatlarını en doğrudan ve en yaygın olarak ise yerkürenin ömrünü kısaltarak etkiliyor. Yine çoğunluğun istemi dışında hızla yok olmaya gidiyoruz. Fosfor kirliliği, atıklar, karbon emilimi, transgenik çoraklaşma ve diğerleri çoğunluğun desteklemediği ve gerçekte faydasını görmedikleri birtakım faaliyetlerin ceremesi. Vanuatuluların hiç parmağı yok bu işlerde. Bu işler ekonomiyi köklerinden koparıp aksak bir bilime çeviren, yenilenebilir enerji kaynaklarını görmezden gelerek yerküreyi örseleyen, sözde gelişmiş ülkelerin mutsuz insanları tarafından yapılıyor. Mutsuz ve cesur olduklarından eylemlerinin sonuçlarından da çekinmiyorlar. Ama bu gidişat mutlu çoğunluk için hiç iç açıcı değil. İnsanın ilk aleti yapmasından bu yana yaklaşık 2 bin 500 nesil yaşadı. 500 nesil önce kargı, iğne gibi daha gelişmiş aletleri kullanıp, tarım yapar oldu insan. Sadece iki nesil önce aya gitti ve fiberoptik kabloları kullanmaya başladı. Bir nesildir ise cep telefonu ve internet var hayatında. Bir nesil sonra ne olacağını tahmin etmek kolay iş değil. Devinimin hızı inanılmaz görünüyor. Gitgide ivmelenen ve kontrol edilemez bir nitelikte olan. Bu hız yerkürenin yıpranması ile de doğru orantılı: önce ormanlar tarlalara dönüştü, şimdi de tarlalar çöllere dönüşüyor. Şu an insan nüfusunun yüzde sekizi kuraklıkla karşı karşıya, bir nesil sonra bu oranın yüzde 25 olacağı tahmin ediliyor. Ormanların beşte ikisi 500 nesil içinde yok oldu. Yalnız 20 nesil içinde ise aynı oranda tarım alanı çoraklaştı. 1 nesil içinde ne kadarının çölleşeceğini tahmin etmek yine zor. Yerkürenin bir diğer şanssızlığı insanın fare gibi, karahindiba gibi her ortama ve her şarta ayak uydurabilmesi ve çoğalabilmesi. Keşke pandalar gibi belli bölgelere sıkışıp kalsaydı ve tahribatını yakından gözleyebilseydi. Yerkürenin her yanına dağılmış bu haliyle kendisini tükeniş karabasanının içinde ancak bir anda fark edebilecek. Gerek küresel gerek yerel kurum ve kuruluşların Vanuatulular tarafından kontrol edilmediği şu halde, bu başdöndürücü kötüye gitme süreci sona erebilir mi? Yerkürede çoğunluğu oluşturan mutlu insanların, köprüden önce bir son çıkışı var mıdır? Yepyeni bir örgütlenme biçimini bir anda kotaramayacaklarına göre bu ince zaman diliminden analizle durum pek parlak görünmemektedir. Ancak sahip olduğumuz iletişim teknolojisi önemli olanakları da ortaya çıkarmakta kuşkusuz. Kürenin eksenini kaydırıp küresel ısınmayı sona erdirmek için aynı anda 600 milyon insan zıplayabiliyor artık. Bir aralık bu potansiyellerini işe yarar eylemlerde de kullanmayı deneyeceklerdir.Yine aynı nedenden şimdiye kadar dayatılmış akılcılıktan uzak öğrenilmişliklerin de artık işi kolay değil. Bunca komplo teorisinin yağmur gibi yağmaya başlaması bu öğrenilmişlikleri korumak yahut yitip gitmeleri ile doğan boşlukları doldurmak için. Kimse biçare küreyi yüksek bir misyonu yerine getirmek için ele geçirmek derdinde değil, sadece birtakım adamlar öğrendikleri usulde mutluluğu yakalamak peşindeler. Nereye gidildiği belli, en fazla kaç nesil idare edilebileceği hesaplanabilir; son milenyumun yanlışlarla dolu bir insanlık süreci olduğu sır değil. Ancak her 10 yılın bir milenyum yoğunluğunda geçeceği bir başlangıcın eşiğindeyiz. Bu halde yine de bir nesil içinde aklıselim galip gelebilir. Kaan Benli: Araştırmacı yazar


Hiç yorum yok:

İzleyiciler