25 Kas 2008

Sistemik düşünce çerçevesinde anayasa

Sistemik düşünce çerçevesinde anayasa

18/10/2007

Prof. Dr. Ergun Özbudun'un başkanlık ettiği komisyonun hazırladığı anayasa önerisi 12 Eylül tarihli Radikal'de yayımlandı. O tarihten bu yana yeni anayasa ile ilgili çeşitli görüşleri, endişeleri, beklentileri birbiri ardına okuyoruz.

AYTEN AYDIN (Arşivi)   /  KAAN BENLİ (Arşivi)

Prof. Dr. Ergun Özbudun'un başkanlık ettiği komisyonun hazırladığı anayasa önerisi 12 Eylül tarihli Radikal'de yayımlandı. O tarihten bu yana yeni anayasa ile ilgili çeşitli görüşleri, endişeleri, beklentileri birbiri ardına okuyoruz. Konu şimdiye kadar hukuk ve siyaset menzilinde işlendi ki bu Türkiye için normal olanı. Ancak bir toplumun anayasası bu kümelerin dışında, çok daha geniş bir tabana oturur, onu sağlıklı kılmanın yolu da kuşkusuz o tabanda bir bütünleşmenin sağlanmasından geçer. Bu nedenle her vatandaşın bu hazırlanışa olabilecek büyük, küçük katkıları teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Durum buyken fikirlerini seslendiren üniversite rektörlerine 'Siz işinize bakın" denmesi hayli uygunsuz olmuştur.Anayasayı zor ve uzmanlık isteyen bir metin olarak topluma benimsetmek bu dönemde içine düşülecek birinci yanlış olmalıdır. Bir toplum salt anayasası ile olgunlaşamayacağı gibi, anayasası ile kişilik değiştiremez. Bu mümkün olsaydı şu anda var olan Anayasa ile mutlu mesut yaşar, yenisine ihtiyaç duymazdık. Anayasa en basit haliyle bir toplumun idealini aksettirir. Bu ideal tasarlanabilir, ancak aynen uygulanamaz. Öyle ki, bunun ardından kendiliğinden oluşan toplumsal değişim hâlâ ideal içinde kalır ve fakat tasarı değişime uğrar, yeni bir tasarı olur.Gerekli mi?Bu nedenle yeni bir anayasa gerekli midir, değil midir sorusu kanımızca anlamlı değildir. Eski Anayasa rötuşlanarak yenilense dahi ihtilal ruhu ile hazırlanmış olması sebebiyle bu toplum için hep bir pranga olacaktır. Yeni anayasa nasıl olmalıdır sorusunun da cevabı tek cümleye sığar aslında. Burada Murat Yetkin'in "Türk toplumu daha özgürlükçü, daha katılımcı, daha gelişme odaklı bir anayasayı hak ediyor" sözüne bütünüyle katılıyor, ancak 'gelişme' sözcüğüne 'insan mutluluğunu ön plana alan bir gelişme' diye dipnot düşmek istiyoruz. Türk toplumu bir an evvel mutluluğu hak ettiğini düşünmeye başlasa fena olmaz kanaatindeyiz.Radikal'deki raporda başlangıç bahsi altında verilen şerh komisyonun iş tarifi olarak düşünülebilir. Anayasa'nın bünyesini bir bütün olarak almış olması ve onu kapsamlı olarak ifade etmesi bu hazırlıklar için sağlıklı bir zemin hazırlamıştır. Bu kısmı not düşüp, sistemik açıdan Türk toplumu anayasa hazırlıklarında başka hangi unsurları ön plana almalıdır sorusunun cevabını arayalım. Önce rapordaki başlangıç şerhini bir kez daha hatırlamakta fayda var: "Herkesin insan haysiyetinden kaynaklanan evrensel hak ve hürriyetlere sahip olduğu inancıyla hareket eden, her türlü ayrımcılığı reddeden, farklılıklarımızı kültürel zenginliğimizin kaynağı olarak gören bir eşitlik anlayışına sahip biz Türk Milleti, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet'in kurum ve kurallarını düzenleyen bu anayasayı egemen irademizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün çağdas uygarlık hedefi ile ebedi barış idealine olan bağlılığımızın ifadesi olarak kabul ve teyid ederiz."Kapalı sistemlerKapalı sistemler ucu sonsuza açık sistemlerden ya rastgele ya da bilinçli olarak sınırları belirlenerek indirgenmiş (abstraction) sistemler olarak görülebilir. Bir defa indirgenince günlük olaylar onun içinde değerlendirilir ve aktiviteler de onun sağladığı elle tutulur ispatlanmış bulgulara dayanarak bir nevi güvence içinde yapılır. Bilim de, -daha büyük bir alanı indirgemiş olsa da bize herhangi bir şekil altında ulaşan- sanat da öyle. Bunların arkasındaki teoriler ve ilhamlar da aynı olmalı, zira hepsi her insanın gücü yettiği ve kabiliyeti olduğu ölçüde indirgenir. Bu halde etik kuralları, kanunları, nihayet anayasaları da öyle değerlendirmek gerekir. Bunların hepsi içinden alındıkları sonsuz ve kompleks sistemin açılımına bağlı olarak genişleyen, sınırlarının elverdiğince değişmesi gereken, süreli kapalı sistemler olarak görülebilir. O halde anayasanın iyi ve uyum içinde yaşayan bir toplum idealinin gerçekleşmesini hedef almasının yanında, bu toplum için gerekli koşulları sağlaması, zaman içinde belirecek ihtiyaçlara göre yenilenmesine gerek olmadan tefsir edilebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Bu noktadan sonra ikinci önemli husus, bu anayasanın hazırlanmasında çoğunluğun değil çokluğun, yani çoksesliliğin gereklerini yerine getirmektir. Sistem düşüncesi açısından anayasa hazırlıklarında öncelikle diyalog, nihayetinde konsensüs olmazsa olmaz bir unsurdur. Konsensüs içerdiği manayı tam taşıması halinde toplumu aldığı müşterek kararlarda, o kararların uygulamalarında, ve gerektikçe değiştirilmelerinde oldukça ileri bir demokrasi kavramına taşıyacaktır. Böylelikle aşağıdan yukarıya giden her etapta, iletişimlerde, tam mutabakat kavramına doğru bir gidiş hissedilecektir. Pek çok henüz sanayileşmemiş ve çokuluslu şirketlerin etkisine girmemiş toplumda, karar verecek kademelerin toplantılarında 'konsensüs' olmadan karara varılmaz. Bu durum bu toplumların kültürlerinde üst kademelerde zayıflamış olsa bile o ülkelerin tabanını oluşturan aşağı seviyelerde hâlâ devam etmektedir. Zamanla Batı kültürlerinin etkisiyle iki kademeli toplumlar belirmiş ve alt grup hâlâ eski kültürlerine göre yaşamlarını yürütürken onlardan uzak ve Batı değneği oladuran hükümetler tam tersine çoğunluk, hatta tek kişinin kararlarıyla bu ülkelerin içten çökmesine yol açmışlardır. Bugün bu kavram sadece lügatlerde kalsa da, yine de var. Her kesimin derin bir paranoya içinde yaşadığı Türkiye'de konsensüs şartı sorunlara kökten bir çözüm getirebilir, hakiki demokrasiyi harlayabilir. Kaldı ki yine sistem düşüncesi içinde konsensüs aşağıdan yukarıya, her aşamada, toplumun geneline yayılan bir bilgilenme ve öğrenme sağlayacak, toplumsal alaşıma büyük katkıda bulunacaktır. İsmet Berkan'ın Temsilciler Meclisi teklifi bu konsensüs için iyi bir model olabilir. Zira toplumun huzuru için, dengeleri korumak için, her değişiklikte ihtiyaç duyulan münazara değil diyalogdur. Bilindiği gibi münazara ideolojistler için, diyalog ise idealistler için geçerlidir. Bir toplumun anayasası ideolojilerin ötesinde idealler çerçevesinde düzenlenmek durumundadır.Başlangıç bahsiBaşlangıç bahsindeki şerh bu nedenle de çok önemli. Buradaki Atatürk sözü ise bizim okumalarımıza ve yorumlayışımıza göre ideolojinin değil idealin teminatıdır. Atatürk idealist olup ideolojistlere yakın gelecek reformlarla bazı şeylere sınır koyarak bir düzen getirmeye çalışmış, ancak hepsinin değişebilirliğini devrimcilik prensibi altında güvenceye almıştır. Bütün prensipler kapalı sistem oldukları için devrimcilik kendi başına bir ilke değil her şeyi içeren ve açık sisteme giden bir yoldur. Atatürk'ü kendi yazdıklarından değerlendirdiğimiz vakit anayasanın başlangıç şerhinde adının geçmesini toplumun her kesimini rahatlatacak bir formül olarak görebiliriz. Ona yanlış sahip çıkan insanlara kızıp anayasayı organik kılacak bu milli değeri göz ardı etmemeliyiz. Kavram karışıklığı içinde bulunan pek çok ülkenin, toplumca -çoğunlukla yanlış biçimde olsa da- böylesine yaygın kabul gören bir idealizm referansı bulunmamaktadır. Anayasanın hazırlık süreci için önerdiğimiz bu yöntemler, bir bakıma anayasanın ruhuna da sirayet edecektir. Tüm bu süreç doğru yönetildiği takdirde bu toplum için bulunmaz bir fırsattır, ayrıca böyle bir anayasa günümüzde demokratik olarak idare edildiklerini düşünen pek çok ülkeye de güzel bir örnek oluşturabilir. Böyle bir çalışma uçlardaki birimlerin bir araya gelmesini sağlayacak, yanlış anlamaları ortadan kaldıracak, kavramların yerli yerine oturmasına imkân tanıyacak, toplumun içinde bütünleşmeyi, iletişimi, sağlıklı bağlar kurulmasını gerektirecektir. Bunu bitirdiğimiz zaman birbirinden daha az korkan ve birbirini daha iyi tanıyan özgüveni olan bir topluma dönüşeceğiz. Umarız bunun üstesinden aklıselimle geliriz.Ayten Aydın: Mühendis/antropolog; Kaan Benli: Araştırmacı yazar

Hiç yorum yok:

İzleyiciler