Tarımdaki kısır tartışma
12/07/2005
AB Komisyonu, Türkiye'nin 3 Ekim'de başlayacak ve müzakerelere esas oluşturacak çerçeve belgesini onayıp geçti. En dişli iki üyesinin geçen yüzyılın hasadını toplamaktan başka bir şeyle ilgilenmediğini belgelemesinin hemen ertesinde üstelik.
KAAN BENLİ (Arşivi)
AB Komisyonu, Türkiye'nin 3 Ekim'de başlayacak ve müzakerelere esas oluşturacak çerçeve belgesini onayıp geçti. En dişli iki üyesinin geçen yüzyılın hasadını toplamaktan başka bir şeyle ilgilenmediğini belgelemesinin hemen ertesinde üstelik. Referandum sonucunda biz gelişmekte olan dünyalılar gördük ki: Nüfusun azalıp, kuşaklar arası bağın zayıfladığı Avrupa'da insanlar, geçen 10 sene içindeki çılgınca devinimden ürkmüş, umarsız bir eskiye özlem içine düşmüştür. Ömrünün kalanını da aynı refah düzeyinde geçirmek, kürenin geri kalanının aslanın ağzından ekmek kapmaya çalıştığı saatlerde, işi paydos edip -aynı bisiklet yolundan- evine dönmek istemektedir.Bunun için onları kınamanın anlamı yok. Böyle bir 'akyazıdan' kolaylıkla vazgeçmelerini elbette bekleyemeyiz. Ancak bu uykudan entelektüel janrı olan huzursuz, küresel liderleri tarafından bir aralık uyandırılacaklar kuşkusuz. AB'nin teorisyenlerini ve mühendislerini oluşturan aynı ekip, Türkiye gibi bir enerji yumağını da tahmin edilen süre içerisinde birliğin içine yerleştirecektir. Avrupa, dokusunda böyle bir tutku virüsünü her zaman barındırdı. Şu anda ulaştığı refah düzeyini yakalaması da, yüzyıllar boyu kürenin geri kalanını tartaklaması da büsbütün aynı nedendendir. Sözkonusu virüs Anadolu'ya kısmen miras kalmış, kısmen de sirayet etmiş olmalı. Kimi zaman muhalif, bazen hâkim güç olarak, Avrupa ile özdeşleşen yenilenme huzursuzluğunu biz de toplum kişiliğimizde barındırıyoruz. Pek çok kereler dönüşümlere heveslenmemiz bununla çok ilgili. Sonuca ulaştırdıklarımız arzuladığımız ölçüde değil belki ama, üçüncü dünyanın ne dinginliğine, ne mazlumluğuna kapılıp da gitmedik hiç. Tam tersine hep bir şantiye havasında kaldı Türkiye. Ne ki, "Kervan yolda dizilir" asyatik alışkanlığından da bir türlü kurtulamadı. Son dönemde dış nedenler yüzünden harlanmış gibi görünen bir yeni yapısal dönüşüm peşindeyiz. Bu ülkedeki tarımı kökten değiştirmek için kararlı bir kamuoyu oluşmaya başladı. Ultra kapitalist söylemleri şiar edinip, popülist yaklaşımlara bayrak açan modern tarım taraftarlarının sayıları hızla artmakta. Tarımın şu anki yapısını köylülük, köylülüğü ise bir an önce bertaraf etmemiz gereken bir kusur olarak algılamaktalar. Tam karşı tarafta ise kendilerini bu yapının savunucusu olarak bulan, doğaldır ki değişimin şeklinden çok sonuçlarından endişeli bir başka kesim saf tutmakta. Mücadele, AB ve DTÖ projektörlerinin ışığının altında geçecek, maalesef her iki kesim de tribünlere bakmaktan vazgeçemeyeceği için pek verimli olmayacak gibi görünüyor. Konu yahut kurum her ne olursa olsun bu kısırdöngü Türkiye'nin yakasını bırakmıyor. Bir yanda mevcut yapının verimsizliğini tespit eden ve bunu bir an önce 'benchmarking' yaparak değiştirmek isteyen duruma göre rasyonel, liberal, sosyalist, kapitalist v.s olarak kendilerini tanımlayabilen sözde yenilikçiler var -tezleri iyi analiz edilmemiş, bir sonraki adımlara akıl düşürülmemiş, bir retorik çıkıyor karşımıza hep bize 'hadi' diyen- öte yanda ise mevcut yapıdan memnuniyetsiz ancak yenilik isteyenlerin söylemlerinin içindeki boşlukların ayırdına varmaktan da fazlasıyla memnun görünen güya muhafazakârlar. Öyle zıt bir çekişme var ki: bu iki vektör asla bir üçüncüsünü devreye sokamıyor. Şunu itiraf edelim, bu ülkenin yenilikçi insanları, yeni şeyler önermek için kafa patlatmaya gelemiyor. Böyle bir meydan okumanın baskısını hissetmeyen karşı taraf ise kendisine savunacak kaleler bulma zahmetine girmediği için sağlıklı politikalar için gerekli zemin oluşmuyor.
Kaan Benli: Araştırmacı yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder