6 May 2009

TÜRKİYE’DE DEĞİŞİMİN AYAK SESLERİ

TÜRKİYE’DE DEĞİŞİMİN AYAK SESLERİ

 

Radikal’in ABD seçimlerinin ertesindeki başlığı oldukça çarpıcıydı: “Obamasını Arayan Ülke”. Şimdiye kadar genellikle köşe yazılarının içine saklanan, oralardan tartışmaya açılmayı bekleyen bir temenni, bu kez  hiç evelemeden, gevelemeden entelektüel kesimin çokca okuduğu bir gazetede manşetten verilmişti. Toplumun yenilenme istemi açısından kulak ardı edilecek bir işaret değildir bu: Bir değişim hayaletinin Anadolu’da gezindiğini gösterir.

 

Benzer bir bakış açısıyla Amerika’nın seçiminin Türkiye’de bu defa alışılmadık bir hava yarattığını da not düşmek gerekir. Seçimin sonucunun Türkiye’ye yansıyan etkisi “yeni başkan Türkiye’ye nasıl davranacak” türü biçare lafazanlıklarla geçiştirilmedi bu sefer. Konuyu çok daha geniş bir başlık altında, “farklı değerleri öncelleyen bir yönetim biçimi yerkürenin gidişatını, dolayısıyla Türkiye’yi nasıl etkiler” şeklinde tartışmak yoluna gittik.  Kuşkusuz ABD seçimi yalnız Türkiye’de değil, yerkürenin çok yerinde yerleşik inakları şöyle bir yerinden oynattı: “Amerika değişim istiyor” havadisi öyle burun kıvırıp geçilecek bir sıradan gelişme değildi. Küresel olarak değişimi baskıladığından şüphelendiğimiz güç, safını değiştirmeye gerçekten niyetliyse eğer, halihazırdaki durumdan mutsuz olan herkesin şapkasını önüne koyup bir düşünmesi gerekirdi. 

 

Türkiye’nin siyasi açıdan bugüne kadar değişime büsbütün direndiğini söylemek mümkün değil. Değişim kavramını tartışırken onun süreklilik gösteren yapısını gözden kaçırmamakta fayda var.  Bu topraklar üstünde belli dönemlerde hızlanan, belli dönemlerde yavaşlayan bir değişim şüphesiz hep olageldi. Anadolu’nun tarihi temayülleri ile çelişmeyen bir şekilde, toplumun merkezinde yer alan elit çevresini kendi içinde uzlaştığı bir yöne doğru biteviye değiştirdi.  Belli dönemlerde (gene elitin fişeklediği ama halkın da o yönde bir ihtiyacı olduğu zamanlarda) sözkonusu değişim, daha etkili ve kalıcı olarak gerçekleşti. Böylesi zamanlarda toplumda bir bütünleşme, dolayısıyla maneviyatın yükseldiği, halkın birbirine yaklaştığı dönemler yaşandı. Aslında değişimin olup olmamasından çok, böylesi müspet unsurlara yol verip vermemesi, toplumun yararına olup olmaması insanlar için önemlidir. Bu açıdan örneğin “Cumhuriyet çocukları” Türkiye Cumhuriyeti’nde her daim varolan anti demokratik Cumhuriyetçilere ifrit olup kulak ardı edilecek bir oluşum değildir. Sağlıklı bir değişim için yüksek etik değerlere bağlı kalarak emek veren, inanmış insanlar geldi geçti bu topraklardan, bunu küçümsemeyelim. Kısmen başarılı oldular; ancak onların yetiştirdiği nesillerin -çok çeşitli nedenlerden- küresel değişimin dayattığı etki  ile başa çıkmaları mümkün olmadı. Takip eden nesiller, bir açık sistem olan küresel politika ile yeterince uyum sağlayamadılar: Kendilerini yenileyemediler. Türkiye’yi kapalı bir sisteme dönüştürecek nafile çabaların içine girdiler. Bu nedenle Türkiye’de ne yazık ki çok uzun bir süredir elit ile halk arasındaki sağlıklı etkileşim “kırık”. Zira bunun devam edebilmesi için elitin doğru projeler ortaya koyması gerekiyordu. Böylelikle bahsettiğimiz etkileşim, değişen toplumun içine doğru yeni kanallar bulabilecek, buralardan biteviye filizlenmeyi başaracaktı. Aşağıdan yukarıya doğru dalga dalga yükselecek ve toplumu hep istim üzerinde tutacak bir yenilenme devresini aktive edemedi Türkiye. Ondan beridir de bu topraklardaki değişimin yuları kendi ellerimizde değil: Değişiyoruz o kesin, ama nereye ve nasıl -bunu tahmin dahi edemiyoruz.

 

Artık Türkiye’de tek merkez ve onun çevresinden de bahsetmek kolay değil. Aynı nedenden toplumu edilgenliğe sürükleyen, sürekli bir çatışma hali içindeyiz. Parça parça apaçık tehlikeli savrulmalar yaşamaya ve ayrışmaya başladık. Böyle bir şey vardır: Merkezde başlayan çözülme ister istemez yeni çevreler ve yeni gerçeklikleri dayatır. O halde içinde yaşadığımız toplumu bundan böyle “bir” olarak değerlendirmek niyetindeysek, halihazırdaki şartlar altında, sağlıklı bir bütünleşmenin/karmaşmanın yollarını bulmalıyız. Bunun üstesinden gelemeyeceksek eğer, ayrışma/kargaşa sürecine girdiğimizden şüphe etmemiz gerekir.

 

O halde toplumun çimentosunu yeniden karacak ve sağlıklı bir değişimi başlatacak yeni bir oluşuma ihtiyacımızın olduğu kesin. Radikal’in başlığındaki gibi Obama’mızı arıyoruz -burada kastettiğimiz Afrika kökenli bir lider değil kuşkusuz, toplumun tümünü yakalayacak ve onu yeniden bütünleştirecek bir hareketi arzuluyoruz.  Bunun için gerekli şartlar oluştu mu acaba?  Bu istek fiiliyata dönüşebilir mi?

 

Değişim neden, zaman ve değişime yol açan hareketin kendisiyle ilgilidir. Tamamen organik bir yapıdır. Parçaların hiçbiri bir başına toplumun ihtiyacı olan değişimi sağlayamaz. Nedensiz değişim olabilir, ancak kalıcı değildir. “Neden” ona uygun zaman ve hareket olmazsa atıldır.  “Zaman” da öte yandan, tek başına istenilen türden bir değişime yol açacak yapıda değildir –eğer öyle olsaydı içine düştüğümüz pek çok açmaz kendiliğinden çözülürdü zaten, devrimlere ihtiyaç kalmaz, herşey olacağına varırdı.  Ancak zaman, neden ile aynı kümeye düştüğünde değişim açısından son derece belirleyici olabilir. AKP’nin bir daha yakalaması pek mümkün olmayan seçim başarısı işte böyle bir tesadüfün eseridir. Değişime yol açan “hareket” de aynı değişime yol açan “zaman” gibidir, “neden” ve “zaman” ilişkisini kuramaz ise, bir başına etkisizdir. Türkiye’nin yenilenmeye ihtiyacı olduğu kesin, ancak geçmişte örneğin YDH Hareketi’nin ürkütücü başarısızlığında tespit ettiğimiz gibi parçaların birliğine, birbirleri ile etkileşimine ihtiyaç var.  

 

İçinde bulunduğumuz zaman aralığında, değişime yol açacak iki ana unsurun (neden ve zamanın) yeni bir harekete omuz verecek olgunluğa eriştiğini düşünüyoruz. Bir öncekilerin yarattığı hayalkırıklıklarını travmaya dönüştürmemek lazım. Şimdilerde Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu gibi, “zaman” ve “nedenle” uyum sağlayacak yeni bir hareket ortaya konabilirse, arkasında beklenmedik ölçüde bir destek bulabilir. Ancak bu nasıl bir hareket olabilir, onu siyaset bilimcilere bırakalım. Sistemik düşünce açısından söyleyebileceğimiz, toplumu derleyip, toparlayacak bir değişim için uygun bir zaman aralığı içindeyiz.  

Hiç yorum yok:

İzleyiciler