9 Tem 2010

ANTİKAPİTALİZMİN KİMYASI

ANTİKAPİTALİZMİN KİMYASI


Geçtiğimiz günlerde oldukça absürt bir haberle karşılaştık. Kapitalizmin son gözdesi Çin’in bundan böyle gazeteci olmak isteyenlere habercilikte Marksist kuram eğitim programından geçme zorunluluğu getireceğini öğrendik. Habere göre daha önce gazetecilik okullarında ders olarak okutulduğunu bildiğimiz Marksist gazetecilik, artık bir sertifika programı haline gelecek ve bu sertifikayı almayanlar -yabancı gazeteciler hariç- Çin’de bu mesleği icra edemeyecekler. Çin devleti bu uygulamaya neden olarak liberalleşen ekonomi sayesinde reklam gelirleri artan gazete ve televizyonların giderek Çin Komünist Parti’sinin söylemlerinin dışına çıkmasını göstermiş. Marksist kökenlerini unutan ve uyanıklaşan gazetecilerin, özel sektörden çevre felaket haberlerini basmamak için çıkar sağlamaya başladıklarını, yahut partiden istenilen tarzda haberler yapmak için maddi destek beklediklerini belirtmiş. Anlaşılan bir süredir Çin’de devletin beklediği türden haberler yapılmıyor. Çin devleti, şirketlerle gazetecilere avanta sağlama yarışına girmek yerine bu sıkıntıyı gazetecilerin bizzat akıllarını başlarına getirmek yoluyla aşmaya karar vermiş olmalı.

Çin Marksist Kuram Sertifika Programını da ileride özelleştirmeyi düşünür mü acaba? Düşük ücretle çalıştırdığı hocalar ve ucuza malettiği eğitim dokümanları sayesinde oldukça ekonomik bir hızlandırılmış sol eğitim programını dünyaya pazarlamaya kalkar mı?

Toplumsal oluşumların arasında içinde mizahı en çok barındıranı kapitalizm olmalı. Sürekli değişim gerektirdiğinden, biteviye bir altüst oluştan beslendiğinden, insanları bazen tek tek, bazen topluca, hatta bazen bütün bir halk olarak yakalayıp absürt durumların içine düşürmekte üzerine yok. Bu hınzır yeteneği ona kendisine alternatif konulan sistemleri ve düşünceleri tiye almak, onları gerektiğinde ihtiyacına göre, eğip bükmek gibi avantajlar da sağlıyor. Kapitalizmin kendine dair bir içgörüsü yok, zira inançlarla, amaçlarla, ideallerle ilgili bir şey değil. Aynı nedenden, siz ona dair böyle bir çözümlemeye giriştiğinizde savunmasını kendi durduğu yerden yapmayı da reddediyor. Sistemik manada tamamen bir düzensizlik ve kaotik bir genişleme üzerine kurulu olduğu, gerçekçi, ahlaklı ve vicdanlı (sabitleri olan) bir düzenek içinde çalışamayacağı için, antitezleri ile de ancak onların kendi tutarsızlıkları üzerinden mücadele etmeyi seçiyor. Dolayısı ile kapitalizm kendisi ile barışık yaşayanlara polemikçilikte de sınırsız imkanlar sağlıyor, zira bu sisteme razı gelip entegre olanlar, aynı sistemin kendisi gibi sınırsız derecede serbestleşip, hoyratlaşıyorlar. Zira böyle bir gidişata razı gelmenin savunulacak bir tarafı olmadığı için, savunmaları gereken değerler de yok. Aynı nedenden alternatif sistemlere karşı tezlerini gene başka alternatif sistemler üzerinden kurup -entelektüel düzeyleri ile paralel olarak- o anki duruma elverişli ideolojilerden ayarttıkları söylemlerle antitezleri parçalıyorlar. Sözgelimi ülkenin kaynaklarından daha fazla pay isteyen işçileri açgözlü fırsatçılar durumuna düşürüp “biz bu ülkenin parasının emanetçisiyiz, burası yol geçen hanı değil” şeklinde köşeye kıstırabiliyorlar, yahut “7 yılda 1 milyon insan kendi işinin başındayken, şimdi emekçi olmuş. 1.5 milyon tarım işçisi toprağından kopmuş,” diyen bir parti başkanın söyleminin bu kısmını duymazdan gelip, ona “üç tane sakallının, başörtülünün cipe binmesi fakirleşmemizi örtmüyor,” sözlerinden dolayı sert bir sol kroşe ile ayrımcılık yaftası yapıştırabiliyorlar. Öte yandan bu sistemden fayda gören sermaye sahipleri, siyasiler, okumuşlar kapitalizmi tıkır tıkır çalışan bir sistem olarak güzellemeye hiç davranmıyorlar. Olasılıkla bir başına kaldıklarında onlar da sistemin iyi olduğuna akıl, vicdan düşüremiyor. Ancak bu sistemin içinde huzurlu olmayı başardınızsa bir kere, başkasını hayal etmeye dahi cesaretiniz kalmıyor. Kapitalizm içine konfor ettiğiniz noktada sizi küçük çıkarlar ile yemleyip köleleştiriyor. Sistemin bütün mantığına ters bir tutuculuğa saplanıp aslında sadece sahip olduğunuzu sandığınız bir ayrıcalığı korumak derdine düşüyorsunuz.

Öte yandan bahsettiğimiz sistemin bütün yetenekli komedyenlerde olduğu gibi kendisiyle dalga geçme eğilimi de oldukça yüksek. Ne var ki bunu yaparken dahi kar peşinde koşmaktan, yeni fırsatları değerlendirmekten vazgeçmiyor, vazgeçemez. Bu halde karşısında saf tutarken, ona meydan okurken gözü açık olmakta sayısız fayda var, aksi takdirde kendinizi üzerinde antikapitalizm yazan kahve fincanları satın alırken, yahut onları üretip köşeyi dönmeye çalışırken bulmanız da muhtemel. Şimdilerde bir pazarlama yöntemine dönüşen antikapitalizm tacirliği işte tam olarak böyle bir şey. Öncelikle kapitalizmin ne fena bir şey olduğuna dair filmler yapar ve oradan bir marka üretirsiniz, sonra üzerinde o marka olan tişörtler, şapkalar, kalemler, hatta yaşam biçimleri pazarlamaya koyulursunuz. Kapitalizm şeyleri alıp satmadan nefes almanıza izin vermiyor.

Bu halde uzunca bir süredir yerküreyi tutsak alan, ona karşı olanların sayısının gitgide artmasına rağmen hiçbirine pabuç bırakmayarak, hatta onları dahi yutarak semirmeye devam eden böyle bir sistemin dışında kalmanın bir yolu yok mudur? Bireysel olarak bu neredeyse imkansız görünüyor. Antikapitalizmin bile bir marka değerine dönüştüğü halde, bireyin kapitalist dünyanın dışında durmaktan, kapitalizmin ulaşamadığı alanlara kaçmaktan, oralarda sınır çizmekten başka çaresi yok gibi. O halde sistemin içeri sızdığı ama henüz kristalleşmediği noktaların bütünüyle ele geçirilmesini, bu obur sistemin genişleyecek yer bulamadığı için kendi kendine çürüyüp çözülmesini beklemesi gerekiyor. Ancak toplu halde bu çözülmenin mikroorganizması olmak mümkün. Sözgelimi, yakınlarda Yunanistan’ı çarpan krize Yunan anarşistlerinin tepki tam olarak bu işlevi görüyor. Ne yaptı oradaki gençler? Krizi de, sonuçlarına katlanmayı da, ona bunları dayatan iktidarı da en temelden reddettiler. Sistemle uzlaştıkları an onun tarafından teslim alınılacaklarını bilerek, halkın bütününün önüne konan reçetenin kaybedecek şeyleri olduğuna inananların önüne uzatılmasını istediler. Yunanistan’da bir noktada sönüp gidecek olan mali kriz, bu tepki yüzünden sosyo-politik olarak etkisini bir zaman daha sürdürecek. İnsanoğlunun kronolojik olarak kökleri en derinde yer alan başkaldırısının şimdilerde kapitalizme görece en ciddi tehdidi oluşturması oldukça manidar. Yaygın kanının aksine insan doğası bu sistemle öyle temelden örtüşmüyor.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler